atasözü kompozisyon örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
atasözü kompozisyon örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Komşu Komşunun Külüne Muhtaçtır

     İnsanlar çok zengin olabilir, birçok insanın yetenekleri sayesinde elinden her iş geliyor olabilir, başkalarına muhtaç olmamak için her eşyasından birkaç tane bulunduruyor olabilir. Ama yine de aklımıza gelmeyen hiç ihtimal vermediğimiz bir şeyin bizde bulunmadığı zamanlar olabilir. Böylesi zamanlarda imdadımıza koşacak, bize en yakın kişiler olan komşularımızdır.

     Atalarımız "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."  demişlerdir. Belki bu söz biraz abartılı gelebilir ama gerçekten de komşular birbirlerini tamamlayan iki parça gibidir. Maddi hiçbir şeylerine muhtaç olmasak bile kapıya çıktığımızda bize tebessüm edip hal hatır soracak bir vefalı komşuya hepimizin ihtiyacı var. Öyle olmasaydı insanlar köyler şehirler kurup bir arada yaşamak istemezdi her halde.

Herkes bir dağın başına gidip yalnız başına yaşayabilirdi. İnsanların birbirlerine ihtiyaç duymaları şehirler, köyler kurmalarına yani komşu olmalarına sebep oldu. Tabi her devrin farklı özellikleri var. İçinde yaşadığımız çağ binlerce insanı apartmanlar, siteler vb. yapılar sayesinde küçücük bir alana topluyor. Ama fiziki olarak bu kadar çok yakınlaşan insanoğlu hiçbir çağda kalp olarak bu kadar uzak düşmedi galiba. Evler yakınlaştı, komşular çoğaldı ama komşuluk kalmadı. Hepimiz teknolojik olarak her imkanı kullanarak donattığımız evlerimizde birbirimizden bihaber yaşamaya başladık. Bu durum külümüze muhtaç olarak yaşayan komşularımıza bizi yabancılaştırdı.

     Komşular yeri geldiğinde yakın akrabalardan bile bize daha yakın olabilir. Dertlerimizi, sıkıntılarımızı ilk onlar fark eder. Tabi ki yardımımıza da ilk onlar koşar. Ama az önce bahsettiğimiz gibi aramıza görünmez duvarlar örmediysek. Hiç kimse tek başına yetemez, bu sebeple komşularımızın ihtiyaçlarına ve sıkıntılarına karşı duyarlı olmalıyız.



bb

Balık Baştan Kokar

     "Balık baştan kokar" atasözü topluma önder olan insanların halka iyi örnek olması gerektiğini onların hal ve hareketleri olumsuz olduğunda onları örnek alanlarında yanlış davranışlar göstereceği anlamına gelir.

     İster devlette olsun isterse en küçük birlikteliklerden biri olan ailede olsun yönetici konumundakiler hal ve hareketlerine dikkat etmelidir. Çünkü lider konumdaki insanların sorumlulukları çok daha fazladır. Onlar sıradan insanların hata yapma lüksüne çok daha az sahiptirler. Çünkü onları diğer insanlardan ayıran özellik insanların gözlerinin onların üstünde olmasıdır.

     Bir yönetici düşünün işine sahip çıkmıyor, iş yerine zamanında gelmiyor, işten vaktinden önce çıkıyor. Böyle bir yöneticinin haline bakan çalışanları "Onun umrunda değilse ben niye kendimi yorayım"" der. Yani en fazla sorumluluğu olan insan sorumsuzca davranıra diğerleri daha da lakayt davranır.


     Sorumluluk sahibi insanlar her hareketine çok dikkat etmelidir. İşini layıkıyla ve en güzel şekilde yapmaya özen göstermelidirler. Bir toplumda ister ahlaki, ister ekonomik isterse de başka alanlarda bir çöküş yaşanıyorsa bunun birinci sorumlusu toplumun önde gelenleridir. Onlarda bir bozulma muhakkak vardır ki onları izleyen halkta aynı davranışları sergiliyordur. Bu sebeple idareciler her hareketine azami dikkat etmek zorundadır. 
bb

İnsan Yedisinde Neyse Yetmişinde de Odur

     "İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur" atasözü insanların küçük yaşlarda kazandıkları huyları ve alışkanlıkları ömrünün sonuna kadar götüreceği anlamına gelmektedir.

     Alışkanlıklar ve karakterimize ait özellikleri zaman içerisinde kazanırız. Kazandığımız bu alışkanlık ve huylar zaman içerisinde iyice kalıcı hale gelerek karakterimizin bir parçasını oluşturur. Hayatımızın sonuna kadarda küçük yaşlarda kazandığımız huyları devam ettiririz.



     Bu atasözümüz aslında eğitimin önemini de vurgulamaktadır. İnsanların karakterinin küçük yaşlarda kazanılması onların bu dönemine özel bir önem verilesi gerektiğini gösterir. Hayatın ilk 6-7 senesinde edindiğimiz alışkanlıklar bizim hayatımız boyunca peşimizden gelir. Küçük yaşlarda insanlar hangi yöne yönlendirilirse o yönde işler yapar. Doğru, dürüst, hilesiz eğitilen çocuklar hayatlarının sonuna kadar bu şekilde devam eder. Yalanla, hileyle, ahlaksızlıkla eğitilen çocuklarda hayatlarının sonuna kadar bu şekilde devam eder. Yani insan yedisinde ne ise yetmişinde de o olur.


    Tabi ki insanlar zamanla değişebilir. Bir insan kötü işler yaparken bu huylarından zamanla kurtulabilir. Ya da tam tersi kötü huyları yokken zamanla ortaya çıkabilir. Ama bu gibi örnekler sınırlıdır. Genellikle insanlar küçükken edindikleri huyları hayatlarının sonuna kadar götürürler. Bu yüzden çocukların eğitimine küçük yaşlardan başlanarak özel bir önem göstermek gerekir. 
bb

Horozu Çok Olan Köyün Sabahı Geç Olur

     "Horozu çok olan köyün sabahı geç olur" atasözü bir sorunun çözümünde herkes farklı farklı bir çözüm yolu önerir ve kendi çözüm yolunun uygulanması gerektiği konusunda ısrarcı olursa sorunun çözümü gecikir anlamına gelir.

     "Her kafadan bir ses çıkıyor" diye bir deyimimiz vardır. Bu deyim herkesin bir konuyu kendince en iyi bildiğini zannetmesi ile alakalı kullanılır. Böylesi ortamlarda tam bir kaos oluşur. Herkes kendini en akıllı zanneder, kendi dışında söylenenlere itibar etmezse ortaya karmaşa çıkar. Sorunlar çözülmek şöyle dursun üstüne üstlük daha da karmaşık hale gelir.



     Bir iş yapılacağı zaman bu işi koordine edecek bir lider lazımdır. Bu lider herkesi dinleyerek en doğru yolu belirlemeli ve bir an önce işe koyulmalıdır. Bu şekilde bir düzende işler hızlı ve en doğru bir şekilde ilerler. Ama herkes liderliğe soyunursa kimse kimseyi  dinlemezse meseleler çözümsüzlüğe doğru gider. Çünkü insanlar çoğu zaman bulundukları ortamda kendilerini ispatlamak için fikirlerinin doğruluğunu inatla savunur.


     Görüş alışverişi yapmak işleri daha kolay halletmek için çok önemlidir. Farklı fikirlerin olması daha kolay yolların tespit edilmesini sağlar. Ancak bu fikirleri bir araya getirip en doğru yöntemi belirlemek konusunda bir baş yoksa ortaya karmaşa çıkar. Bu sebeple herkesin aklına güvendiği bir insana karar yetkisi vermek ve onun kararına uymak gerekir. Böyle olduğu taktirde her iş kolaylıkla çözüme kavuşabilir. 
bb

Çürük Tahta Çivi Tutmaz

     "Çürük tahta çivi tutmaz" atasözünü hem görünen anlamıyla hem de mecaz anlamıyla düşünmek mümkündür. Yani özelliklerini kaybetmiş, eskimiş, yıpranmış bir şeyi ne kadar uğraşsak da eski haline getirmemiz mümkün değildir. Bir de mecaz anlamı vardır ki o da kişiliğini karakterini yitirmiş insanlara güvenerek hiç bir işe girmemek gerekir. Çünkü bu tür insanlar sizi yarı yolda bırakabilir.

     İnsanların bir kısmı karakter olarak güvenilmez, sözüne inanılmaz olur. Bu gibi insanlara hak ettiği değerin fazlasını vermemek gerekir. Eğer iyi niyetimizle, bile bile bu tip insanlara güvenir ve şans verirsek sonunda pişman oluruz. İnsanları soyuna sopuna göre kesin iyidir kesin köküdür diye sınıflandırmak doğru değildir. 



     Herkesin kendine özgü bir karakteri vardır. İnsanları buna göre değerlendirmek gerekir. Huyu suyu bozuk insanlardan uzak durulması ve onlara önemli işlerin teslim edilmemesi en doğru olanıdır. Çünkü bu tip insanlarda görev bilinci, hizmet aşkı vb. değerleri aramak boş bir hulyadır.

      Nasıl ki iyice eskimiş, tahrip olmuş bir eşyadan iş yapmasını beklemek faydasızsa onurunu, gururunu, şahsiyetini kaybetmiş insanlardan da fayda beklemek boştur. Bu insanlara güvenmek ve bir şeyleri emanet etmek sonunda tamir edilemeyen hasarlara yol açar. Hele böylesi çürük insanlara vatan, millet gibi kutsal değerleri emanet etmek en büyük gaflet ve hıyanet olur.


bb

Büyük Lokma Ye Büyük Söz Söyleme

     Bazen olur ki konuştuklarımıza çok fazla dikkat göstermeyiz. Yani o anki coşkunlukla sonradan pişmanlık duyabileceğimiz sözler dökülüverir dudaklarımızdan. "Asla yapmam, kimse benden bunu duyamaz vb." kat'i ifadeler kullanırız.

     "Büyük lokma ye, büyük söz söyleme" atasözü insanların başaramayacağı ya da söylediklerine sadık kalamayacakları durumlar için kesin sözler kullanmaması gerektiği anlamındadır. Bir insan ben asla şu işi yapmam, beni asla şunun yanında göremezsiniz dedikten sonra gün olur o asla dediği işi yapmak durumunda kalırsa insanların karşısında küçük düşer. İnandırıcılığını ve saygınlığını yitirir. Bu sebeple mümkün mertebe sözlerimize dikkat etmeli ve tutup tutamayacağımıza iyice düşündükten sonra karar vermeliyiz.



     "Söz ağızdan çıkana kadar senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra da sen onun esirisin" diye bir söz vardır. Evet kızgınlık ya da aşırı sevinç veya heyecan duyduğumuz anlar olur. Böylesi zamanlarda aklımızdan geçenleri iyice düşünüp tartmadan söylersek artık o sözler bizi bağlayıcı hale gelir. Daha sonra söylediğimiz söze aykırı davranışlarda bulunduğumuzda bu durum insanların karşısında bizi mahcup bırakır.


     İnsan her zaman düşünüp tartmalı, söyleyeceklerinin önünü sonunu düşünmelidir. Keskin ifadelerle konuşup daha sonra söylediği sözlerin tersini yaparsa insanların gözünden düşer. Bunun en güzel örneği siyasilerin geçmişidir. Bazı siyasilerin seneler önce asla beni şu şekilde konuşurken göremezsiniz vb. sözler söylerken bugün asla dediği işleri yaptığına şahit olabiliriz. 
bb

Bakmakla Usta Olunsa Kediler Kasap Olurdu

     "Bakmakla usta olunsa kediler kasap olurdu" atasözü bir işi öğrenmek için sürekli o işi yapan birini izlemenin yeterli olmayacağı mutlaka işi yapmak gerektiği tabiri caizse sahaya inmek gerektiği anlamına gelir.

     Teorik bilgi her zaman yeterli olmaz. Yani bir iş dalı ile ilgili kitabi bilgilere hakim olmak o işte başarılı olacağı anlamına gelmez. Mesela ülkemizin eğitim sistemine bağlı olarak çeşitli meslek dallarında yüksek öğretim görmüş olan birçok insan işin içine girdiğinde o iş ile ilgili olarak kullanılan malzemelerin bile çoğunu tanımadığını fark eder. Bunun sebebi meslekle ilgili alana yeteri kadar inilmemesi sadece işin bilgi boyutuna ağırlık verilmesidir.



     Her meslekte önemli bir aşama vardır ki o da çıraklık dönemi olur. Bazen bazı çıraklar bir süre sonra artık o işi çözdüğünü her şeyi rahatlıkla yapabileceğini zanneder. Ama bir anda o işi yapmak zorunda kalınca adeta sudan çıkmış balığa döner. Çünkü o güne kadar ustasını çok fazla izlemiştir ama malzemeyi alıp işe girişmemiştir.

     Her işte tecrübe çok önemlidir. İnsan bir işi ilk ke yaptığında bilgi olarak ne kadar donanımlı olsa da hatalar yapar. Ustalık zamanla gelen bir vasıftır. O yüzden özellikle beceri gerektiren işlerde yalnızca bilgimize güvenmemeli, bilgiyi beceriye dönüştürmek için gayret göstermeliyiz.


bb

Abanın Kadri Yağmurda Bilinir

     "Abanın kadri yağmurda bilinir" atasözü önemsiz gibi gördüğümüz eşyaların ihtiyaç olduğu anda çok kıymetli olacağı anlamına gelir.

    Zaman zaman kıyıya köşeye attığımız eşyaları çok lazım olduğunda yana döne aramaya başlayarız. Mesela bir iğne belki sene de birkaç defadan fazla ihtiyaç duymayız. O yüzden nereye koyduğumuza belki pek fazla dikkat etmeyiz. Ama bir de o iğneye ihtiyaç duyarsak o zaman o iğne çok kıymetli oluverir.

     Aba kalın kumaştan yapılmış bir giyecek türünün de adıdır. Düşününsene yazın bu elbise bir kenara kaldırılır ve hiç değeri yokmuş gibi bekler. Ama havalar soğur da yağmurlar yağmaya başlarsa hemen aklımıza gelir. Ararız ve elimizin altında olmasını isteriz.



     Bu atasözünün bir örneği de ekonomi de kendini gösterir. Yazın mağazalara girerseniz kışlık eşyaların kışa oranla çok ucuz fiyatlara satıldığını görürsünüz. Çünkü o anda bu giysilere ihtiyaç yoktur. Ama havalar soğumaya başlamadı aynı elbiseyi o anki fiyatın kat kat fazlasına almak zorunda kalırsınız.


     Her eşya önemli ve kıymetlidir. Zamanı geldiğinde, kullanılacağı an geldiğinde gerçek değerini fark ederiz. Bu yüzden elimizdeki eşyaların kıymetini bilmeli ve değerli değersiz ayrımı yapmamalıyız. Aksi taktirde basit zannettiğimiz bir eşyanın yokluğu sebebiyle işimiz yarım kalabilir. 
bb

Rüzgar Eken Fırtına Biçer

     "Rüzgar eken fırtına biçer" atasözü insanların yaptıklarının karşılığını kat kat fazlasıyla göreceği anlamına gelir. Yani insan iyilik yaparsa da kötülük yaparsa da karşılığını fazlasıyla görür.

      İnsanlarda hem minnet hem de intikam duygusu vardır. Yani insanlar birinden iyilik gördüğü zaman o kişiye karşı kendini borçlu hisseder ve daha büyük bir iyilikle karşılık vermek ister. Aynı şekilde bir kötülükle karşılaştığında da intikam duyguları kabarır ve daha büyük bir kötülükle karşılık vermek ister.



     Etrafımızdaki insanların bize nasıl davranmasını istiyorsak biz de çevremizdeki insanlara öyle davranmalıyız. Karakteri bozuk insanlar, çevresine sürekli zararı dokunan insanlar toplum tarafından dışlanır ve sevilmezler. Böylesi insanlar çevrelerine verdikleri zararın karşılığında daha büyük zarara uğrarlar. Bu yüzden hepimizin yapması gereken çevremize her daim iyilik yapmaktır.


      İyilik yapmak herkesin becerebileceği bir erdem değildir. İyilik yapmak emek gerektirir kötülükler ise çok kolaydır. İyilik yapmak için mücadele etmek gerekir. İyilikleri karşılığını bekleyerek yapmayız elbette ama yaptığımız her iyiliğin de mutlaka fazlasıyla karşılığını alır. Özetle hayatta her yapılanın karşılığı vardır. Ve bu karşılık bizim davranışımızın kat kat fazlasıdır. İyilikler de fazlasıyla mükafatlandırılır, kötülükler de fazlasıyla cezalandırılır. 
bb

Deveyi Yardan Uçuran Bir Tutam Ottur

     "Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur" atasözü açgözlü insanların az çok demeden her şeye sahip olabilmek için neredeyse canlarını bile tehlikeye atabilecekleri anlamına gelir.

     Açgözlülük en kötü huylardan biridir. Açgözlü insanlar ellerindeki ile yetinmeyi bilmezler. Sürekli daha fazlasına sahip olmak için hırs yaparlar. Şimdi insanların daha fazlasını istemelerinde ne sorun var diyenler çıkabilir. Tabi ki herkes daha iyisine daha fazlasına sahip olmak isteyebilir. Ancak bir insan açgözlü değilse sahip olamadıkları için kıskançlık, hırs vb. kötü duygulara kapılmaz. Açgözlüler ise sahip olamadıkları şeyi düşüne düşüne tabiri caizse içleri içlerini yer.



    İnsan sahip olduklarının kıymetini bilmelidir. Aynı zamanda her istediğimize sahip olamayacağımızı da idrak etmek gerekir. Yoksa komşuda şu var bende de olmalı, akrabada bu var bende de olmalı diye herkesle yarışmaya çalışırsak hem etrafımıza hem de kendimize zarar veririz.

     İnsanlar özellikle içinde bulunduğumuz zamanda kanaatkar olmak konusunda sıkıntılar yaşamakta. Özellikle tüketime özendirilen bir çağın bireyleri olarak bizler zaman zaman çok açgözlü olabilmekteyiz. Kimde ne görse bende de olmalı fikrine kapılan insanlar bu açgözlülüklerinin bedelini ağır ödeyebilirler. Bu yüzden her zaman kanaatkar olmak en iyisidir. 
bb

Ateş Düştüğü Yeri Yakar

     “Ateş düştüğü yeri yakar” atasözü bir acıyı, bir kederi en fazla o kederi yaşayan insanın hissedebileceği anlamına gelir.

     Zaman zaman kendi hayatımızda ya da başkalarının hayatında meydana gelen elim olaylarla yüz yüze geliriz. Büyük bir acıya düştüğümüz günler olur. Yakınlarımızdan birini kaybederiz ya da çok değer verdiğimiz bir şey elimizden uçar gider. Tabiki böyle durumlarda bizimle birlikte ağlayan, derdimize ortak olan dostlarımız olur. Bizi teskin etmek için, acımızı hafifletmek için ellerinden geleni yaparlar. Ama bizim hissettiğimiz kadar aynı acıyı hissetmeleri mümkün değildir. Düşününse bir şehit annesinin acısını aynı şekilde kim hissedebilir. Bizler birkaç gün çok üzülürüz acı çekeriz belki ama kısa bir zaman sonra normal hayatımıza döneriz. Ama o anne için yaşadığı acı mezara kadar devam eder.


     Evet ateş düştüğü yeri yakar. Acıyı paylaşmak güzeldir ama beylik laflar ederek sizi anlıyorum, aynı duyguları paylaşıyorum gibi sözler biraz havada kalır. Aynı acıyı hissediyorum diyenler yanımızdan uzaklaşınca hayatlarına kaldıkları yerlerden devam ederler ve biz acılarımızla baş başa kalırız.


    Acıklı olaylar yaşamak her insan için kaçınılmazdır. Hepimiz yakınlarımızı kaybederiz ya da çok sevdiğimiz dostlarımızın acısını yaşarız. Böylesi zamanlarda gerçek dostlar yanımızda olur ve belki biraz acılarımızın hafiflemesini sağlar. Ama en sonunda ateş  yine düştüğü yeri yakar. 
bb

Can Çıkar Huy Çıkmaz

     "Can çıkar huy çıkmaz" atasözü insanların zaman içerisinde kazandığı alışkanlık ve huyların günden güne iyice kalıcı hale geldiği ve değiştirilmesinin çok zor olduğu anlamına gelir.

     Küçük yaşlardan itibaren karakterimiz şekillenmeye başlar. Karakterimizin şekillenmesinde başta ailemiz olmak üzere çevremizin büyük etkisi olur. Zaman içerisinde bazı alışkanlıklar kazanırız. Mesela bir çocuk her şeyin kendisinin olmasını istiyor ve istediğini elde emek için her yolu deniyorsa aile de bu davranışı bilerek ya da bilmeyerek onaylıyorsa zamanla çocukta bencillik bir huy halini alır. Yaşı büyüdüğünde de hep bencil davranışlar sergiler. Ya da bir çocuk kavga ettiğinde ailesi "ezik olmasın, dayak yiyeceğine dayak atsın" gibi sözlerle çocuğu dolaylı yönden pekiştirirse bu çocuğun büyüdüğünde de şiddete meyilli olması kaçınılmaz olur.



     İnsanların karakteri çocuk yaşlarda şekillenmeye başlar ve çocukluk yıllarında kalıcı hale gelir. Kalıcı hale gelen davranışlar artık huy adını alır. İnsan bir davranışı kalıcı hale getirdiğinde artık o davranışın değiştirilmesi çok zordur. Bu sebeple ailelere düşen çocukların eğitimine oldukça dikkat etmektir.


     Eğitim il önce ailede başlar ve aile içerisinde kazanılan karakter özellikleri ömür boyu devam eder. Bu yüzden çocukları eğitirken anne babalar olarak her davranışına dikkat etmeli ve bizler de büyükler olarak onlara doğru modeller olmalıyız. Aksi taktirde bir zaman sonra çocuğun olumsuz davranışlarına bakarak pişman olmak ve hayıflanmak fayda etmez. 
bb

Ne Ekersen Onu Biçersin

     "Ne ekersen onu biçersin" atasözü insanların yaptıkları davranışların karşılığını göreceği anlamına gelir. Yani iyilik yapan başkalarından da iyilik görür, kötülük yapan da yaptığı davranışın karşılığını görür.

     Yaptığımız her davranış dünya tarlasına attığımız bir tohum gibidir. Kimileri iyilikler, güzellikler eker bu tarlaya kimileri de haset, kıskançlık, kötülük tohumları eker. Zaman gelir toprağın ektiğimizin karşılığını misli ile vermesi gibi hayatta yaptıklarımızın karşılığını misli ile verir bize. Nasıl ki tarlaya domates ekip de salatalık çıkmasını beklemek boş bir düşünce ise insanlara kötü davranıp karşılığında herkesten iyilik beklemek de boş bir hevesten ibarettir.


     İnsanları seven onlara iyilik yapmak isteyen herkesin derdine derman olmak isteyenler başkalarından da hep iyilik görür. Herkes bu tür insanları sever ve sahiplenir. Bizler için hayattaki en önemli amaç iyilik yapmak olmalıdır. Çünkü bu geçici alemde hayırla yad edilmemizi sağlayacak tek şey var ki o da yaptığımız iyiliklerdir.


     Herkes yaptıklarının karşılığını alır. Çalışan çabalayan emek harcayan insan emeğinin karşılığını alır. Tembellik eden üretmeyen didinmeyen insanda tembelliğinin karşılığını görür. İyiler iyilikle karşılık görürken kötüler kötülüklerinin zehrinde boğulur. Kısacası nasıl yaşarsak nasıl davranırsak aynı şekilde de muamele görürüz. 
bb

El Elin Eşeğini Türkü Söyleyerek Arar

     “El elin eşeğini türkü söyleyerek arar” atasözü bir derdi en iyi o derdi çekenin anlayabileceği, başkalarının ne kadar üzülse bile o sıkıntıya katlanmak zorunda olan kadar üzülemeyeceği anlamına gelir.

     “Ateş düştüğü yakar” diye bir deyimimiz vardır. Evet dertler, kederler, üzüntüler en fazla derdin sahibi tarafından yüklenilir. Bizler her ne kadar dertleri paylaşmaya çalışsak da derde düşenin hissettiklerini onun kadar hissedemeyiz. Bu atasözünün kaynağı bir Nasreddin Hoca fıkrasına dayanır. Nasrettin hoca yolda giderken köylülerin bir şey aradığını fark eder. Köylülere ne aradıklarını sorar. Köylüler de subaşının kaybolan eşeğini aradıklarını onun da giderken etrafa bakmasını söylerler. Hoca yola giderken sağa sola bakınır, diline de bir türkü dolanır. Karşılaştığı bir köylü hocaya ne yaptığını sorar. Hoca da subaşının eşeğini aradığını söyleyince köylü“Hocam türkü çağırarak eşek mi aranır ?” der. Her zaman ki gibi hazır cevaplılığıyla Hoca : “Eeee, el elin eşeğini türkü söyleyerek arar” der.



     Hocanın gayet kısa ve öz ifade ettiği gibi bir derdi en çok o derdin sahibi bilir. Her gün haberlerde onlarca acı olaya şahit oluyoruz. Bilmem dikkat ettiniz mi ama çok çok yarım saat, bir saat sürüyor üzüntümüz. Sonrasında kaldığımız yerden devam ediyoruz hayatımıza. Ama o sıkıntılar, o dertler olduğu yerde duruyor.


     İnsanoğlu dertlenir, hüzünlenir ama  bu duygular bir zaman sonra geçer. Hele mevzu olan başkalarının derdi ise. Bu yüzden başkalarının dertlerine bir süre üzülsek de onların yüreklerindeki yangını bizim yaşamamız mümkün değildir. Ve “senin üzüntünü hissediyorum” sözü bana hep yalan gelir...
bb

Kaçan Balık Büyük Olur

     Zaman zaman bazı fırsatlar ayağımıza gelir. Bu fırsatların bir kısmını değerlendirirken bazılarını da değerlendiremediğimiz olur. Değerlendiremediğimiz fırsatlar gerçekleşmesini çok istediklerimizden ise üzüntüsü de büyük olur.

    “Kaçan balık büyük olur” atasözü insanların kaçırdıkları fırsatlar sonunda yaşadıkları üzüntünün etkisiyle git gide kaçırdıkları bu fırsatı olduğundan daha büyük görebilecekleri anlamına gelmektedir. Çoğu zaman insanlar elde ettiklerinin kıymetini bilmek yerine kaybettikleri için ağıt yakma eğilimindedirler. Yanı başında olanın değerini yeteri kadar bilemeyen insanoğlu nedense ellerinden kaçıp giden şeyler için büyük üzüntü duyar ve kaybettiklerini gözünde çok büyütür.



     Balık avına gidenler bilir. Gerçekten de sudan çıkaramadığımız, bir anda kaçıp giden balık bize o kadar büyükmüş gibi gelir ki anlata anlata bitiremeyiz. Ne kadar çok balık tutmuş da olsak eve döne kadar aklımız hep o balıkta olur. Keşke yakalayabilseydim, vah tüh diye diye bir müddet anlatır dururuz. Niye çünkü bir defa elimizden gitti ya o kesin gölün en güzel en büyük balığıydı gibi gelir bize.


     Bazen istediklerimize kavuşur bazen de ne kadar istesek de sahip olmak kısmet olmaz. Böylesi zamanlarda kaybettiklerimizi gözümüzde aşırı büyütüp de dövünmemek lazım. Böyle bir tutum bize hiçbir fayda sağlamaz. Böyle yapmaktansa elimizden geldiği kadar yeni fırsatlar oluşturmaya ve elimizde olanlara değer vermeye çalışmalıyız. Aksi taktirde sürekli kaybettiklerimizin arkasından ağıt yakar gibi sözler söylemek zorunda kalırız. 
bb

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar

     Yalan bir silahtır. Evet bizi en zor durumlarda bir kalkan gibi korur. Tam işlerler sarpa saracakken sıkıntı gittikçe büyüyorken dudaklarımızdan dökülen bir yalan bizi bir anda ateş çemberinden çıkarır. Evet yalan kısa süreli de olsa bize fayda sağlamış gibi görünebilir ama ya sonrası ?

     “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözü hiçbir yalanın sonsuza kadar gizli kalamayacağı er ya da geç ortaya çıkacağı anlamına gelir. Yalan söyleyen insanlar anlık bir mahcubiyetten ya da cezalandırmadan kendini kurtarabilirler ancak yalanları ortaya mutlaka çıkacaktır. Yalanları ortaya çıktığında ise insanların kendilerine olan güveni sarsılacak, belki daha büyük cezalarla karşılaşacaklardır.


     Yalancılık aldatmak demektir. Kandırmak ve gerçeklerin üstünü kapatmaktır. Bunu yapan insanlar yalanları ortaya çıktığında yalan söyledikleri insanın halini düşünebiliyorlar mı ? Kandırılmış bir insan neler hisseder acaba ? Evet kandırılan insanın güven duyguları sarsılır bir daha insanlara temiz duygularla yaklaşamaz. Aklında hep bir şüphe ve tereddüt  olur yalan söylenen insan. Yalan söyleyen ise artık toplumda saygınlığını kaybetmiş, sözlerine itibar edilmeyen biri olarak kalır.


     Bir anlık rahatlama adına ömür boyu sıkıntı yaşamaya razı olur mu insan ? Olmaz elbette. Yalan böyledir işte. Bir an sıkıntılı anımızda bizi kurtarır gibi görünür ama yalanımız ortaya çıktığında artık sürekli bize sıkıntı olur. Bir defa yalancılık üzerinize yapıştı mı insanların size bakışı ve tutumu değişir. Yalanlar gizli kalamaz. Açığa çıktıklarında da utanç kaynağı olmaktan başka bir işe yaramazlar. 
bb

Birlikten Kuvvet Doğar

     “Birlikten kuvvet doğar” atasözü tek başına bir şeyler yapmanın ya da başarmanın zor olduğu, beraber hareket edildiğinde zorlukların kolayca aşılabileceği anlamına gelmektedir.

     İki yüz kiloluk bir ağırlık düşünelim. Bir kişinin bunu yalnız başına kaldırması mümkün değildir ancak dört beş kişi her biri bir tarafından tuttuğunda bu ağırlık kolayca yerinden kaldırılabilir. Bu örnekten hareket edecek olursak yalnız başına hareket etmek insanları çok zorlar ama yardımlaşma dayanışma içerisinde hareket edildiğinde en olmaz denilen işler bile kolayca halledilir. Herkes gerek beden gücünü gerekse beyin gücünü bir araya getirdiğinde sorunu çözüme ulaştıracak yol kolaylıkla bulunur ve insanlar arasında iletişim güçlenir.


     Birlik içerisinde hareket edenler hem işlerini kolayca yapar hem de aralarındaki dostluk, arkadaşlık gibi bağlar güçlenir. Birbirini anlayan birbirinin sıkıntılarını gidermek için gayret gösteren bir toplum meydana gelir. İnsanlar birlik beraberlik içerisinde hareket ettiği zaman düşmanların onlara zarar vermesi çok zordur. Hayvanlar aleminden birçok tür bunun en güzel örneğini sergiler. Çoğu hayvan türü sürü halinde hareket ederek düşmanların kendilerine zarar vermesini engellemeye çalışır.


     Ailemizde, arkadaş çevremizde ve toplum içerisinde daima birlik beraberlik içerisinde olmaya çalışmalıyız. Bunu başarabilirsek hem bireysel olarak hem de toplum olarak güçlü olmayı başarabiliriz. Zorlukların üstesinden kolayca gelir ve bize zarar vermek isteyenlere fırsat tanımayız. Yalnız başına hiç kimse her şeyi başaramaz. Ama birlik içerisindeyken tek başınayken yapmamızın imkanı olmayan birçok şeyi kolayca başarabiliriz. 
bb

Acıkmış Kudurmuştan Beterdir

     Acıkmış kudurmuştan beterdir atasözü insanların ihtiyaç hissettiği bir şeyden uzun süre uzak kaldığında onu elde etmek için her yolu deneyebileceği, adeta istediği şeye kavuşmak için doğru yanlış ayrımı yapmadan her yola başvurabileceği anlamına gelir.

     Açlık insanın bedenen hissettiği bir duygu olarak yiyecek içeceklerle ilgili olduğu gibi manevi olarak bir şeylerin yokluğunu hissetme duygusu olarak da ifade edilebilir. İnsanlarda nefis dediğimiz özellik sebebiyle istekleri gerçekleşmediği zaman bir müddet sonra isteğinin şiddetinde yoğun bir artış olur. İşte gittikçe artan bu istek zamanla o kişinin yanlış işler yaparak istediklerine kavuşmaya çalışmasına bile sebep olabilir. Tabi bu örnek zararlı alışkanlıkları haklı çıkarmak için değil, bu duygunun neler yaptırabileceğini göstermek için verilmiştir.



     Uyuşturucu ya da alkol gibi kötü alışkanlıkları olanların davranışlarındaki bozuklukları görmüşsünüzdür. Uzun zaman bağımlısı olduğu bu maddeleri alamayan insanlar bir zaman sonra artık bunu elde edebilmek için her şeyi yapabilecek hale gelir. Hırsızlık ve hatta cinayet bile onlar için çekinilmeyecek davranışlar olur. “Aç köpek fırın yıkar” atasözü de bu gerçeği ifade etmektedir. Mahrum kalma duygusu insanları her şeyi yapabilecek hale getirir.

     İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıp çabalarlar. Bu istekler bazen meşru bazen de gayrimeşrudur. Devlet aile ve toplum olarak mutlu bir yaşam sürebilmek için insanların meşru ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Yoksa toplum içerisinde çatışmalar ve başkalarına zarar verme davranışları artış gösterir.

     
bb

Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi Var

 Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi Var Atasözü İle İlgili Kompozisyon

    “Bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözü tek başına altından kalkınması zor olan işlerin beraber yapıldığında daha kolay başarılabileceği anlamına gelir. Zor ve ağır işler yardımlaşma ve dayanışma içerisinde yapılırsa kolaylıkla yapılır ve daha az yorucu olur.

     Birlik beraberlik içerisinde hareket edildiği zaman işler daha kolay ve hızlı bir biçimde halledilir. Ağır bir yük düşünün bunu tek başına kaldırmak mümkün olmayabilir ama birkaç kişi beraber hareket ederse kolaylıkla kaldırabilir. Köylerde imece diye bir usul vardır. Adeta bu atasözümüzün uygulamaya geçirilmiş halidir imece. Tüm köylü bir araya gelir ve kimin işi varsa hep beraber yaparlar. Bu sayede işler kolaylıkla bittiği gibi köylü arasında da yardımlaşma ve dayanışma bilinci de artar.



     “Bir elin nesi var iki elin sesi var” atasözünü yalnızca bedenen yapılan işler için düşünmemek gerekir. Birlikte hareket etme aynı zamanda fikir zenginliğini de beraberinde getirir. Tek kişinin bir işi yaparken planlaması ile birden fazla kişinin fikir üretmesi aynı mıdır? Ne kadar fazla insan bir arada hareket ederse o kadar fazla fikir olur. Birinin aklına gelmeyen sorun başka biri tarafından kolaylıkla çözümlenebilir.


     İnsanın yükünü azaltan ve işlerini kolayca halletmesini sağlayan en önemli faktör yardımlaşmadır. Yardımlaşma sayesinde en zor görülen işler bile kolaylıkla çözülebilir. Bu gerçeğin bilincinde olan atalarımız “Bir elin nesi var iki elin sesi var” demişlerdir. 
bb

Ne Ekersen Onu Biçersin

     “Ne ekersen onu biçersin” atasözü başkalarına nasıl davranılırsa karşılık olarak da aynı şekilde muamele görülür anlamına gelmektedir. Yani etrafındakilere iyilikle muamele eden birisi karşısındakinden iyilik görür, etrafına kötülük yapan ise karşısındakinden kötülük görür.

     Şöyle bir düşünelim. Bir bahçemiz var ve biz bu bahçeye domates ekmeye karar verdik. Tohumu saçtık bahçeye. Zaman geçti ve tohumlar filizlenmeye başladı. Çıkan bitkinin domatesten başka bir şey olması mümkün müdür? Elbette değildir. Aynen bunun gibi dünya da bir tarladır ve bizim davranışlarımızda bu tarlaya attığımız tohumlardır. Eğer attığımız tohumlar iyi ise mahsulümüz de iyi olur, attığımız tohumlar fitne, fesat, düzenbazlık ise mahsulümüz de kötülük olur.



     Hayatta yaptıklarımızın karşılığını görürüz. Kendi menfaatleri doğrultusunda bencilce hareket edenler kendinden başka kimseyi düşünmeyenler kendinden başkalarının haklarını gözetmezler. Böyle olunca da doğal olarak insanlar bu tip kimselere karşı olumsuz tavır geliştirir. Yani kimseye yardım etmek istemeyen birisine de kimse yardım etmek istemez. Başkalarının sıkıntılarına dertlenemeyen birisinin sıkıntıları kimsenin umrunda olmaz.


     Hayatın gerçekleri vardır. Bunlardan biri de atasözümüzün veciz bir şekilde ifade ettiği gibi “Ne ekersen onu biçersin”. Bu sebeple insanlardan sevgi ve saygı bekliyorsak biz de insanlara karşı sevgi saygı beslemeliyiz. Başkalarının fikirlerini sürekli eleştiren küçümseyen bir insanın kendi fikirlerine değer verilmesini beklemesi ne kadar da saçma olur değil mi?
bb