Dinlenmemek Üzere Yürümeye Karar Verenler Asla Ve Asla Yorulmazlar Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Dinlenmemek Üzere Yürümeye Karar Verenler Asla Ve Asla Yorulmazlar Sözü İle İlgili Kompozisyon


Mustafa Kemal Atatürk dev eseri olan Nutuk’ta “Dinlememek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar demiştir.” Dinlememek üzere yola çıkan kişiler ona göre vatanını ve milletini canından çok seven kişilerdir. Çünkü Mustafa Kemal kendisi dinlememek üzere vatan sevdası peşinde koşmuş, karşısına çıkan her türlü zorluk karşısında yılmamış, yenilmemiş ve büyük işler başarmıştır. 


Bu da onun umutsuz olmadığının, çok çalışkan, kararlı olduğunun ve sabırlı olduğunun göstergesidir. Bir işe başladığımız zaman o işi aşk ile sevmeliyiz ve yürekten yapmalıyız. Hele hele bir de Mustafa Kemal gibi çalışkan, istikrarlı olursak başarı da bizimle olacaktır eninde sonunda. Yeter ki girdiğimiz yoldan geri dönmeyelim,  korkak davranışlarda bulunmayalım ve doğrunun, hakkın, adaletin, bağımsızlığın, bilim ve fennin peşinde koşalım ve kendimizi geliştirelim, ülkemize faydalı bir vatan evladı, onurlu bir vatan evladı olalım. 


Hayata dinlenmek üzere gelenler ise sadece dinlenirler ve en ufak bir çaba göstermedikleri için tembel bir şekilde, başkalarına muhtaç bir şekilde yaşamaya devam ederler ve böyle kimselerin yaşam enerjileri de olmaz, hayata dair umutları da olmaz. Toplumun başına bela olurlar, topluma, vatana, millete hiçbir faydası olmazlar. Onun hangi yaşta olursak olalım çalışmaya, üretmeye devam edelim ve zihnimizi asla boş bırakmayalım ve güzel işlere imza atalım.

bb

Mustafa Kemal’in Nutuk Eserinde Geçen Anlamlı Sözler

 

Mustafa Kemal’in Nutuk Eserinde Geçen Anlamlı Sözler


Nutuk adlı eser Atatürk'ün  3 aylık bir süre içinde tamamladığı ve 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Büyük Kurultayında kürsüden okuduğu eserdir. Nutuk, Türkiye tarihinin 1919-1927 yılları arasındaki 9 yıllık bir sürecinde, özellikle Milli Mücadele'de yaşanan olayları anlatan önemli tarihî bir kaynaktır ve Türkiye'nin bu dönemle ilgili en temel resmî tarih kaynağı olma niteliğindedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde geçen anlamlı ve biz gençlere mesaj verici sözler şunlardır:


“Adalet dilenmekle ve başkalarına kendini acındırmakla ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz.”

“Millete önder olacakların, her ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemeleri, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, bu amaç uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine daha işin başında karar vermeleri gerekir. Kalplerinde bu gücü duymayanların teşebbüse geçmemeleri elbette daha isabetli olur. Çünkü, aksi halde hem kendilerini hem de milleti aldatmış olurlar.”

“Gelecekte olabilecekler üzerine konuşmak giriştiğimiz gerçek ve maddi savaşa boş hayaller niteliği verebilirdi, dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlar arasında ise geleneklerine, düşünce yeteneklerine, ruhsal durumlarına aykırı olası değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için kullanışlı ve güvenilir yol her safhayı zamanı geldikçe uygulamaktı.”

“Efendiler, zavallı ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inanç ve güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu tam inancımı yüce kurulunuza, bütün ulusa ve bütün dünyaya karşı ilan ederim.”

“Geleceği için ölümü göze alan bir millet; insanlık, haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla ümit bulur ve hiç şüphesiz ki esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete kıyasla dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.”

“Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz!”

“Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. “

“Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.”

“Tam bağımsızlık demek, elbette siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve yurdun gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”

“Memleket baştan sonuna kadar virâneliktir. Her yerde baykuşlar ötüyor. Milletin yolu yok, serveti yok, hiçbir şeyi yok. Bütün millet acınacak bir yoksulluk içindedir.”


“Daima, milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.”

Vatanını en çok seven , görevini en iyi yapandır…”

'' Müslümanlığın, yüzyıllardan beri yapıla geldiği üzere bir siyaset vasıtası olarak kullanılmaktan kurtarılmasının ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.''

“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin, arkasından sürüklenen, kaderlerini, hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir Millet gözüyle bakılabilir mi?”

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur…”

”Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz.”

“Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”

“Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük dâvâlarda başarı için sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı şarttır.”

“Ben 1919 yılında Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.”

“Türkün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi. “ Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm “

“Millet ve ordu, Padişah ve Halife’nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve bağlı. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde de değil…”

“Bilirsiniz ki yaşam demek,mücadele ve çarpışma demektir.”

“Milli sınırlar içinde bulunan vatan her parçasıyla bir bütündür. Bir diğerinden ayrılmayı kabul etmez.”

“Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.”

“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.”

“Bir yıkıma uğramadan önce, onu önleme ve ona karşı savunma önlemlerini düşünmek gerekir. Yıkıma uğradıktan sonra yanıp yakılmanın yararı yoktur.”

“Meclis'imiz tarafından kabul edilen anayasamız gereğince, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin yasama ve yürütme kuvveti ise, onun gerçek ve tek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'ndedir.”


“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”

"Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak."

“Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk İnkılâp tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur.”

“Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir.”

“Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.”

“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek gerekir.”

“Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında, gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?"

“Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir”

“Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe geçiren muazzam bir eserdir.”

“Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır.) O alan, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır…”

“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!…”

“Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.”

"Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."

“Tehlike ve felaket anlarında ağırbaşlılık ve huzuru korumanın milli özelliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli emel ve tasavvurlara, vatanın yüksek çıkarları feda olunmamalıdır…”

“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin!”

"Hakikati konuşmaktan korkmayınız!"

bb

Umutsuz Durumlar Yoktur Umutsuz İnsanlar Vardır Ben Hiçbir Zaman Umudumu Yitirmedim Kompozisyon

 

“Umutsuz Durumlar Yoktur, Umutsuz İnsanlar Vardır. Ben Hiçbir Zaman Umudumu Yitirmedim.” Kompozisyon


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ilk cumhurbaşkanı, devlet adamı, eğitimci, vizyon sahibi ve daha nicelerine lâyık olan Mustafa Kemal Atatürk “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır, ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” diyerek umutla hayata bağlanmanın, mücadeleci bir ruha sahip olmanın önemini bir kez daha dile getirmiştir. Nutuk adlı eserinde umutsuzluğa kapılmamanın önemine dikkat etmiştir Büyük Atatürk. 


Umudunu kaybeden insanın yaşayan ölüden farkı yoktur. Oysa umut etmek, hayata yeniden başlamak ve zorluklarla mücadele etmek demektir. Mustafa Kemal Atatürk de vatan  işgal altındayken, bir yandan da Anadolu insanı yoksullukla mücadele ederken o boş durmamış, 19 Mayıs 1919 yılında Samsun'dan kurtuluş hareketini başlatmış ve umutsuzluğa hayır demiş, baş kaldırmıştır. Eğer umutlu olmasaydı vatan bugünkü günlerine gelmezdi ve milletimiz yokluk ve sefalet içinde  yaşamaya devam ederdi ya da bir başka devletin kölesi olurdu. O zaman durum daha vahim olurdu. Bütün bunlara hayır demiştir Mustafa Kemal. Olmaz denilen işleri başarmış, mücadele etmiş ve karşısına çıkan her türlü zorluğa karşı çıkmış ve o zorluğu aşmak için hasta günlerinde bile çalışmaya, umut etmeye, yeniden dirilişe, yeniden yükselişe inanmış ve bunu da başarmıştır. 


Çünkü umut eden büyük önder Mustafa Kemal’dir. Bizler  de bir işi başaramadığımız zaman hemen umutsuzluğa kapılmamalı, inadına başarmak için zorun üstüne üstüne gitmeli ve hayatı yaşamaya değer kılmalıyız. Bunun için de vatanımız için çok çalışmalı, onurlu birer insanlar olmalı ve vatanı en iyi yerlere getirmek için umutla çalışmaya devam etmeliyiz. Unutmayalım ki Mustafa Kemal2in de dediği gibi Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapan ve umutsuzluğa hayatında yer vermeyendir.

bb

Peygamber Efendimiz’in Nezaket İle İlgili Sözleri

 

Peygamber Efendimiz’in Nezaket İle İlgili Sözleri


Sevgili Peygamber Efendimiz Hz Muhammed Mustafa alemlere rahmet olarak gönderilmiş son Peygamber’dir. O güvenilir ve güzel ahlaklı bir insandı. İnsanları incitmez ve her zaman güzel huylu karşılardı. Onun ahlakını Müslümanlar olarak almamız ve hayatımızda uygulamamız gerekir. Çünkü güzel ahlak aynı zamanda nezaketli olmak demektir. Kimseyi kırmamak gerekir. Üç günlük dünya için öfkeye ve kine gerek yoktur. Müslüman Müslümanın elinden ve dilinden emin olduğu kişidir. Böyleysek eğer nezaketi elden bırakmamak da Müslümana yakışan hal ve hareketlerdir.


Hz Muhammed'in nezaket ile ilgili sözleri şunlardır:


 “Hoş gör ki hoş görülesin.”

“Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa Allah onu koruması altına alır ve cennetine girdirir: Güçsüzlere rıfk ile (yumuşak) davranmak, ana babaya şefkat göstermek ve elinin altında bulunan hizmetlilere iyi muamelede bulunmak.”

“Kendisi cehennem ateşine ya da cehennem ateşi kendisine haram olan bir kişiyi size bildireyim mi? Cana yakın, yumuşak huylu, kolaylaştırıcı kimse.”


“Ey Âişe! Şüphesiz Allah Teâlâ Refîktir, rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever. Yumuşaklıkla yapılan işlere, sertliğe ve diğer şeylere vermediği ecri verir.”

“Yumuşak huydan mahrum olan, bütün hayırlardan mahrum demektir.” 

bb

Koparılması Mümkün Olmayan Tek Bağ Anne İle Evlat Arasındaki Bağdır Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Koparılması Mümkün Olmayan Tek Bağ Anne İle Evlat Arasındaki Bağdır Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Koparılması mümkün olmayan tek bağ anne ile evlat arasındaki bağdır der ünlü düşünür Sokrates. Çünkü anne ile evlat arasında kan bağı vardır, can bağı vardır. Evlat ne kusur işlerse işlesin anne ona kıyamaz ve onu daima sever. Çünkü dünyada bizi koşulsuz sevecek olan tek kişidir anne. 


Anne ile evlat arasına kimse giremez. İkisi yeri gelir küser, yeri gelir barışır ama asla birbirinden kopamazlar. Çünkü anne ile evlat et ile tırnak gibidir. Çocuğuna bir şey olsa bunu anne hemen hisseder. Aynı şey çocuk için de geçerlidir. Onları ayırmak imkansızdır. Her ne kadar evlatlar daha çok kusur etse de anneler de onları affetse de önemli olan bizi canından çok seven, bizim için  her şeyini feda eden annelerimizi üzmemek ve onlara yakışır bir tutum içinde hareket edebilmektir. Onları utandıracak, onları toplum içinde küçük düşürecek davranışlardan kaçınmalıyız ve daima onların destekçisi olmalıyız ve onları çok sevmeliyiz. Ev işlerinde onlara yardım etmeliyiz. Maddi durumumuz olmadığı zaman onları üzecek sözler söylememeliyiz ve onun varlığının bizim için en büyük zenginlik olduğunu annelerimize hissettirmeliyiz. 


Bizler de büyüyüp iş sahibi olduğumuz zaman, maddi gelirimiz olduğu zaman annemize destek olmalıyız ve ona yeri geldikçe hediyeler almalıyız ve onun her daim gönlünü etmeye çalışmalıyız. Anne ile evlat arasına giren kişilere de gereken cevabı birlik ve dayanışma içinde olarak göstermeliyiz.

bb

Aziz Nesin’in Zübük Romanında Geçen Alıntılar

 

Aziz Nesin’in Zübük Romanında Geçen Alıntılar


Türkiye'nin doğusunda bir ilçede çevresindeki insanların saflığından faydalanarak önce belediye  başkanı olan, daha sonra milletvekili olan açıkgöz Zübükzade İbrahim Bey'in yaşadıkları anlatılır. Eser, "Zübük" olarak adlandırılan madrabaz politikacı tipine ve bu tipi yaratan toplumsal yapıya dair bir eleştiridir.


Zübük adlı romanda geçen anlamlı sözler ve ders veren sözler şunlardır:


“Zübük nedir bilir misiniz? Üstünde haram çul, cebinde haram pul, elinde kur-an dilinde yalan, din istismarı üzerinden siyaset yapan, ahaliyi birbirine düşürüp kırdıran, muhalefet edene dinsiz, imansız, hain yaftası yapıştıran, gözleri fitne fecir okuyan, kurnaz, hileci, sinsi, ahlaksız, vicdansız, riyakar siyasetci tiplemesidir..."

“Olmaz, din işine politika işini karıştırmayalım, biz laikiz.”

“Yalan, hepsi yalan… ‘Halk her şeyi bilir.’ dalkavukluğu bile, halkı kendilerinden ayrı, bambaşka, umacı, koskocaman bir dev yaratık görmek değil de nedir?”

“Kendine hayrı olmayanın memlekete hiç hayrı olmaz.”

“Gerçekten bu halkın bilip öğrenmesini istememişiz. İsteseydik, önce halkımızı bütün acı gerçekleriyle tanır, ondan sonra ne yapmamız gerektiğini düşünürdük.”

“Böyle kaymakam mı olurmuş? Tavşan tersi gibi bir herif, ne sıvanır ne bulaşır... İçip içip ağlamaktan, ‘Vah anam, ben buralarda çürüyecek adam mıydım?’ diye başını duvarlara vurmaktan, diz dövüp saç yolup ağlamaktan başka bir iş gelmez elinden.“


“Halk bilir, halk sezer..” sözüne, dikkat et, halkı bir küçümseme, hiçe sayma, sevmeme var. Yalan, bir büyük yalan içinde uyuşmuşuz. Halk hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey sezemiyor. Bilse, sezse, bunca yüzyıllardan beri aldatılır, kandırılır mıydı? Nasıl bir uyuşturucu yalan bu…”

"Yahu nedir bu namussuzun elinden çektiğimiz... Ulan herif bir başına devlet olmuş. İstediğini orman muhafaza memuru yapar, dilediğini vali tayin ettirir."

“Hayır, bize kimseler etmedi, biz bize ettik. Bilesin, hem de öyle oldu. Elin yaban kopuğunu, beyim sen şöylesin, beyim sen böylesin, diyerek zorla başımıza bey ettik. Şimdengeri iş işten geçti. Nice yansak yakılsak, boş. Bizi yakıp kül edip, külümüzü yele savurmada namussuz. Artık nice yansak yakılsak, bu kudurmuşun elinden amanımız yoktur.”

“Efendi, kanunları çiğnemekten kim korkmaz? Hükümet...”

“Görgüsüzlük desen, değil; işte helanın en güzelini yıllarca görmüşler, temizlemişler, kullanmışlar da... Ama yine de kendilerine hela yapmıyorlar. Görmek, tek başına bir işe yaramıyor. Kişinin o gördüğünü alacak, benimseyecek bir düzeye yükselmesi gerekiyor. O yere yükselmedikçe, ne görse boş... Bunlar yıllarca temizledikleri helaların kendileri gibi insanlar için değil, yalnız kapıcı, odacı durdukları han ve apartmanlarda yaşayan insanlar için olduğunu sanıyorlar.”

"Bizim başımıza her ne kötülük gelmişse bilgisizlikten gelmiştir. Biz bilgisizlikten çok çektik, daha da çekmekteyiz"

''Bu zaman, namussuz zamanı. Kimse doğruluk üzere iş görmüyor. Doğru adamı hiçbir işin başına geçirmiyorlar. Gazetelerde okumuşsundur belki; şu işe, şu işe müsabaka imtihanıyla memur alınacak deniyor. Bu imtihan dedikleri ne? Namussuzluk imtihani.''

“Sığır bile sığırken, yaylım dönüşü ahırının kapısına geldi mi bir böğürür. Bura nere?”

“Ne demişler: "İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış."

“Çünkü insan, lamba yanınca ortalık aydınlanacak, ışıyacak sanıyor. Tersine, ölü gözü gibi sönüksü lambalar, karanlığı daha çok belirtmekten başka işe yaramadı.”

“Bu politika ne demek arkadaşlar? Propaganda demek. Propaganda ne demek? Yalan dolan demek.”

“Görmek, tekbaşına bir işe yaramıyor. Kişinin o gördüğünü alacak, benimseyecek bir düzeye yükselmesi gerekiyor. O yere yükselmedikçe, ne görse boş.”

“Bizde, yok yere ahbaplığı sıkıladın da canciğer göründün mü, arkasından bir alicengiz oyunuyla kazık atılacağını cümlemiz biliriz.”


“Halkı daha çok soymak için bizi de kandırmışlar, halk dalkavukluğunu “halkçılık” sanmışız.”

“Kazıklandıkça , insanın yalana inanası geliyor.”

“Malum ya, memur kısmı, ekmeğinden olur korkusuyla, içi alaca dışı karacadır. Herkesin yanında, "Allah bu hükümeti başımızdan eksik etmesin," derse de, yalnız kalınca kolunun yenine, "Yıkılasılar, Allah alsın başımızdan böyle hükümeti," der. Siz de memursunuz, öyle değil mi? Allah'ın bildiğini kuldan niye saklamalı.”

bb

Atatürk’ün Türk Dili İle İlgili Sözleri

 

Atatürk’ün Türk Dili İle İlgili Sözleri


Ana diline gereken özeni göstermeyen milletler kendi benliğini kaybeder ve başka milletlerin manda ve himayesi altında yaşamaya, körelmeye devam ederler. Bunların olmaması için ana dilimize gereken özeni göstermeli ve onu dünya dilleri arasında hak ettiği yere çıkarmalıyız.


Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dili ile ilgili sözleri şunlardır:


"Millî duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."

“Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır.”


“Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”

“Türk Dili'nin özleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.”

“Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, anneannelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”


“Ülkesinin yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

“Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene!”

bb