Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İnsan Ne İle Yaşar Kitabında Geçen Alıntılar

 

İnsan Ne İle Yaşar Kitabında Geçen Alıntılar

 

İnsan ancak ve ancak sevgi ve merhametle yaşar. İçimizdeki sevgiyi yok etmemeliyiz. Özellikle de Allah sevgisini yok etmemeliyiz. Allah’ı seven kula da merhamet eder ve onu da sever.

  İnsan Ne İle Yaşar Kitabında geçen alıntılar şunlardır:

 “Bütün insanlar kendi esenlikleri için harcadıkları düşünceyle değil, insana verilen sevgiyle yaşarlar.”

“Başkasının bir günahını örtersen, Tanrı senin iki günahını affeder.”

"Musibete boyun eğersen, gün gelir musibet de sana boyun eğer."

“İnsan öldürmek kolay, ama kan ruhuna da sıçrar.”

“Tüm insanların, kendilerine baktıkları için değil, sevgi sayesinde yaşadıklarını öğrendim.”


“Bir erkeğin bir kadına verebileceği en güzel şey; ömrünün geri kalanında bütün kadınlardan vazgeçmiş olup, sadece onun için atan anlamlı bir kalp."

“Allah beni 3 hakikati öğrenmem için Dünyaya yolladı. Allah'ın bana söylediği ilk soru şuydu. 'İnsanın kalbine ne hükmeder?' ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. ikinci soru ise 'İnsana ne verilmemiştir ? ' İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. ve üçüncü soru ise 'İnsan ne ile yaşar?' ve anladım ki İnsanın elinde hiç bir şey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter. Yani insan Allah'a inanmadan yaşayamaz.”

“İki insan arasındaki kötülük sadece birinden mi çıkar? Kötülük iki taraflıdır. Onun yaptığı kötülüğü görüyorsun ama kendininkine gözlerin kapalı.”

“Bir insanın canını almak ciddi bir günah. Bir ruhu yok etmek kolay, peki sonra sizin ruhunuz ne olacak?”

“İnsan anne ve babasız yaşayabilir fakat Allah olmadan yaşayamaz.”

“Adam bir yılın hesabını yapıyor, oysa akşama kalmadan öleceğini bilmiyor.”

Kin senin gözünü kör etmiş. Hep başkasının günahını görüyor, kendininkini kulak ardı ediyorsun.”

"Sadece kitap okumak yetmez insana. Bazen meydan okumalı; kendine, hayata, dünyaya.."


“İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş.”

“Kim severse, Tanrıya yaklaşır; Tanrı da ona yaklaşır. Çünkü o, sevgiyi yaratandır.”

“Belki de hayatımızı değiştirecek insan, yolda yürürken sessiz sedasız geçmiştir yanımızdan.”

"Biri sana kötü bir şey mi söyledi, aldırmayacak doğrusunu göstereceksin.”

bb

Hayvan Çiftliği Kitabında Geçen Alıntılar

 

Hayvan Çiftliği Kitabında Geçen Alıntılar


Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirir. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar, kısa sürede önder bir takım oluşturur; ama devrimi de yine onlar yolundan saptırır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


Açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı.

“İnsan üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de tüm hayvanların efendisidir.”

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir.”


“Şunu da unutmayın ki, insana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğimiz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın.”

“İnsana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz onu alt ettiğimiz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın. Hiçbir hayvan asla bir evde yaşamamalı, yatakta yatmamalı, giysi giymemeli, içki ve sigara içmemeli, paraya el sürmemeli, ticaretle uğraşmamalı. İnsanın alışkanlıkları kötüdür. Ve en önemlisi hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli, güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli.”

“İnsan üretmeden tüketen tek yaratıktır.”

“Önderliğin yan gelip keyif çatmak olduğunu sanmayın. Tam tersine, önderlik, çok ağır bir sorumluluk yükler.”

“Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız,” dedi, “bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız!”

"Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır."


“Bu hayatta başımıza gelen tüm kötülüklerin insanların zorbalığından kaynaklandığı gün gibi açık değil mi?”

“İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez.”

“İnsanın ayırt edici işareti, bütün kötülüklerini yaptığı olan araç eldir.”

“Şunu da unutmayın ki, insana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğimiz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın”

"Biz öldükten sonra ne olduğu neden umrumuzda olsun ki?"

bb

Zülfü Livaneli’nin Gölgeler Kitabında Geçen Alıntılar

 

Zülfü Livaneli’nin Gölgeler Kitabında Geçen Alıntılar

 

Zülfü Livaneli’nin kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

 

"Gölgeler 'Kral çıplak' diye bağıran cesur yüreklerdir "

"Elbet bir gün bizim de sevgilim Köyümüzde beyaz badanalı bir evimiz olur..."

" Ne demişti hemcinslerimden biri? Dans edemediğim devrim devrim değildir. Cumhuriyet'le kadınlar dans etmeyi öğrendiler. Utanmadan, korkmadan... Ayaklarını özgür yarınların temposuna uydurarak. Sağ olun Paşam..."


“Asım Us, “Asıl adım Mustafa Kemal; müstear isimle yazmam cumhurbaşkanı olmama engel değil. Ben de Asım Us adıyla hükümete muhalefet yazıları yayımlıyordum. Bizim İsmet’le Hatay meselesinde ayrı düşmüştük. Ben de ona basın yoluyla muhalefet ettim. Kurun gazetesinde yazılar yazdım. Mesela 27 Ocak 1937’de şunları yazmışım:” Türkiye Cumhuriyeti çok haklı olduğu Hatay davasını ortaya atarken bunun bütün sonuçlarını düşünmemiş olduğunu kim iddia edebilir? Dava uluslararası olmuştur. Davasında haklı olan Türkiye’dir. Artık dinlenecek sözün kimin ağzından çıktığına çok dikkat etmelidir. Türk’ün sözü, Türk’ün haklı ve yerinde sözü Türk’ün kendisidir. Ona uymamak, onu tanımamak, onu hiçe saymak, buna cesaret gösterenlerin düşünmedikleri akıbetle karşılaşacaklarına asla şüphe etmemelidir. Gençler onu hürmetle karşılıyorlar. Asım Us, “Ben de hem varım hem yokum,” diyor. “Bizi kimse göremez, sesimizi duyamaz, bizimle konuşamaz ama adımızı gazetede, dergide, kitapta görür, yazdıklarımızı okur. Böylece sadece yazı âleminde var oluruz.”


“Hayır, rızkını vermediğimiz, veremediğimiz müddetçe ne çocuk ne nüfus isteriz. Karnını doyuramadığımız, sıhhatini koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, “Bu memlekete yüz milyon lazım!” diyenlerin gözüne, onları gaflet uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır. Bize yarının hastanelerini, darülacezelerini, cezaevlerini dolduracak cahil, mesleksiz, serseri yüz milyonun lüzumu yok! Bize, insan gibi yaşamak, hayatın nimetlerinden istifade etmek imkânlarına, hiç olmazsa bu sakat tedbirleri tavsiye edenler kadar sahip yirmi milyon vatandaş daha faydalıdır. Bunun için, işi kabuğundan değil, çekirdeğinden ele almak, evvela bu memlekette sefaletle, cehaletle, içtimai müsavatsızlıkla, hülasa bütün geri taraflarla hep birden mücadele etmek lazımdır. Hiçbir içtimai mesele tek başına var olamaz, hepsi zincirleme birbirine bağlıdır. Zincirin bir halkasını ele alıp üst tarafını unutursak köylerde on çocuk doğurup bilgisizlik, bakımsızlık, sefalet yüzünden ancak ikisini yaşatabilen anaları; sıtmadan, veremden ölen, trahomdan kör olan yetişkinleri düşünmeden “Fazla çocuk doğurmuyoruz da ondan küçük ve geri millet olarak kalıyoruz!” diye bağırırsak gülünç vaziyete düşmüş oluruz.”

bb

Pal Sokağı Çocukları Kitabında Geçen Alıntılar

 

Pal Sokağı Çocukları Kitabında Geçen Alıntılar

 

Pal Sokağı Çocukları kitabı itap, 20. yüzyılın başında hızla gelişen Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de, oyun sahalarını zengin çocuklardan korumaya çalışan yoksul bir grup çocuğun mücadelesini anlatmaktadır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Beni dışlayabilirsiniz, ama yüreğimde olanları değiştiremezsiniz.”

“Kölesi olduğumuz şu hayat neyin nesiydi böyle?”

Büyük savaşlara tanıklık eden gerçek savaş muhabirleri, çarpışmaların kaybedilmesinde kargaşanın büyük rol oynadığını söylerler. Savaş komutanları yüzlerce toptan, kargaşadan korktukları kadar korkmazlar. Çünkü tedirginlik ve panikle başlayan dağınıklık, kısa sürede her şeyi altüst eden bir kargaşaya dönüşebilir. “Gerçekten, şu yaşam nasıl bir şey ki hepimiz onun, durmadan savaşan, bazen üzüntülü, bazen neşeli hizmetçileriyiz.”


"İnsanlar arasında genellikle en budala kişi aynı zamanda en geveze de olduğundan, en çok onun sesi duyuluyordu."

"Hayatta tesadüflerin önemli yeri vardır."

“Dargınlıkla, küskünlükle savaşa gidilir mi? Bu savaşı ancak birbirimizle çok iyi dost olursak kazanabiliriz!”

“Oyun ya da ciddi mücadele ", "dostluk ya da ihanet", " birbirine kenetlenme ya da gruplara bölünme", " her şeye rağmen var olma ya da sevdiği şeyler uğruna ölümü göze alma", " tek başına kalma ya da bir gruba ait olma" ikiliklerinin çocukların dünyasında da yaşanabileceğini gösteriyor.”

“Arsamız! Orası gerçek bir imparatorluk! Siz bunun ne olduğunu bilemezsiniz! Siz hiç vatanınız için savaşmadınız ki! Nereden bileceksiniz?”

“Adımı küçük harflerle yazdılar... Adımı küçük harflerle yazdılar... Benim dürüst, onurlu adımı küçük harflerle yazdılar.”

“And içeriz ki, bir daha asla esir halk olmayacağız!”

“Ama ihanet eden bu tür sonuçları hesaba katmalıydı. Doğru şeyler söylese bile her zaman kontrol edilecekti.”

“Hayata dair, hani içinde hepimizin bazen kederli, bazen neşeli köleler olduğumuz hayata dair, bazı gerçekleri kavramaya başladığını hissediyordu.”


“Ülkemiz büyük bir tehlike karşısında bulunuyor; cesur olmazsak bütün toprağı elimizden alırlar!”

“Ama çocukların çoğunluğu emir almak değil, emir vermekten hoşlanırdı. İnsanlar sonuçta böyleydi.”

“Arkadaşlarımın düşmanlarıyla ittifak kurmaktansa, bir yıl bu soğuk suyun içinde kalmaya razıyım ben!”

bb

Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler Kitabında Geçen Özlü Sözler

 


Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler  Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kendime Düşünceler adlı kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla: "İnsanlık görevi için kalkıyorum." Eğer bunun için doğduysam bunun için dünyaya gönderildiysem neden huysuzlanıyorum? Çarşaflara örtülere sarılıp kendimi ısıtayım diye mi yaratıldım? "Fakat bu daha keyifli." Öyleyse keyif çatmak için mi dünyaya geldin, eyleme geçmek, çaba harcamak için değil mi yani? Bitkilerin, küçücük kuşların, karıncaların, örümceklerin, arıların üstlerine düşen her şeyi yaptıklarını, ellerinden geldiğince dünyanın düzenine katkıda bulunduklarını görmüyor musun?”


“İntikam almanın en iyi yolu intikam alınacak kişiye benzememektir.”

“Neyi sık sık düşünüyorsan, aklın da ona benzer bir şey olacaktır. Çünkü ruhu dolduran düşüncelerdir.”

"Kim ne derse desin ya da ne yaparsa yapsın, ben rengini yitirmeyen bir zümrüt olacağım."

“Sana dürüst davranmak istiyorum,'' diyen birisi nasıl çürümüş ve sahtekardır. Ey insan, sen ne yapıyorsun? Bunu söylemene gerek yok. Dürüstlük kendiliğinden anlaşılmalı. Yüzünde yazmalı, sesinde çınlamalı. Tıpkı sevgilinin, sevgilisinin bir bakışında her şeyi anlayabilmesi gibi dürüstlük baktığın an gözlerinden taşmalıdır. Kötü kokan bir insanın yanından geçerken fark edilmesi gibi hemen anlaşılmalıdır sade ve dürüst insan.”


“Kesinlikle gerçekleştirmek istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen, hâlâ mümkünken kendi yardımına kendin koş.”

“Yalnızca bir şeyi yapmak değil, yapmamak da çoğu zaman adaletsizliktir.”

bb

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitabında Geçen Alıntılar

 

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitabında Geçen Alıntılar


Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı kitap  otobiyografik bir romandır. Hasta bir gencin psikolojik durumunu anlatan, onun umutsuzu aşkından bahseden bir eserdir. Romanda; delikanlının  dizindeki kemik hastalığı yüzünden bacağını kestirmek zorunda kalan gencin dramı ve aşkının ona ihanet etmesi ve başka bir adamla evlenmesi anlatılır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler.

"Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.”

Yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile bunu nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum.

“Hâlbuki mesele çok basit: İnsan hastalanır ve ölür.”


“Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.”

“Az ümit edip çok elde etmek hayatın hâkiki sırrıdır."

“Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür.”

"İyiler kaybetmez ama kaybedilir."

“Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.”

“Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.”


“Işığa çok bakamıyordum, bu güneş bile gözlerimden içeriye girince, kendimden daha büyük bir karanlık denize düşmüş gibi derhal sönüyor ve içimin rengini alıyordu.”

“Beni susturan şey nefretimdi. En basit içtimaî dâvaları anlamayacak kadar yabancı tesirler altında şahsiyetlerini kaybeden bu insanlarla münakaşaya mecbur olmanın küçüklüğünden muzdariptim.”

bb

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitabında Geçen Alıntılar

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama  Enstitüsü Kitabında Geçen Alıntılar


Türkiye'nin modernizme geçiş sürecinin ve bu süreçte yaşanan toplumsal sorunların anlatıldığı bir eserdir. Romanda iki uygarlık arasında bocalayan toplumun hatalı tutumları ve davranışları alaycı bir şekilde eleştirilmektedir.

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


"Fakir düşmüş bir ailede doğdum. Buna rağmen çocukluğum epeyce mesut geçti. Fakirlik, içimizde etrafımızda ahenk bulunmak şartıyla -ve şüphesiz muayyen bir derecesinde- zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir şey değildir. Onun da kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti."

“İnsanla uğraşmak çok güçtür ve zaman ister.”

"Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur!"

Emine'nin ölümüyle son tutunduğum dal da kopmuş gibi büsbütün boşlukta kaldım. Kaybettiğim şey benim için o kadar büyüktü ki ilk önceleri bunu bir türlü anlayamadım. Ne de hayatımdaki neticesini ölçebildim. Sade içimde simsiyah ve çok ağır bir şeyle dolaştım durdum. Sonra bu haraplığa daha başka bir duygu, bir çeşit kurtuluş duygusu karıştı. Bir baskıdan kurtulmuştum. Artık Emine bir daha ölemezdi, hatta hastalanamazdı da. Orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacaktı. Hayatımda birçok şeyler daha beni korkutabilir, başıma türlü felaketler gelebilirdi. Fakat en müthişi, onu kaybetmek ihtimali ve bunun korkusu artık yoktu.'


 

İnsanoğlu daima insana muhtaçtır.”

'Korku... Korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.'

“Hadiseler unutulmaz. Onları unutturan tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlerini affettiren daima öbür hadiselerdir.”

“Hayat denen bir şey vardı. Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar, alakadar oluyorlar, seviyorlar, ıstırap çekiyorlar fakat yaşıyorlardı.'

 “Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girerseniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...”

“Her insan ne kadar müspet yaratılışta olursa olsun ölümden sonra tekrar dirilmeyi düşünür, özler. Bu hayat dediğimiz mihmetler silsilesin çok ileri zamana, müpheme atılmış bir mükafatı gibidir. En müsait ve daima kazanacak kağıtlarda oynanan bir oyun gibi, yeniden adeta baştan aşağı beğenmek, inkar ermek, değiştiğinden dolaylı sevinmek için kalmışa benzeyen küçük bir mazi şuurundan başka her şeyi, her tarafı değişmek, güzelleşmek şartıyla tekrar yaşamaya başlamak insanlığın elbette vazgeçemeyeceği bir hülyadır.”


“İnsanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz , insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılırlar. Beylik sözüyle, hayata hükmederler. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz.”

“Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.”

“Bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir şeydir.”

'Bazen düşünüyorum, ne garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?'

 

 

bb

Yaşar Kemal’in İnce Memed Adlı Eserinde Geçen Özlü Sözler

 

Yaşar Kemal’in İnce Memed Adlı Eserinde Geçen Özlü Sözler


İnce Memed kitabının konusu Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Çukurova'da geçmektedir. Seri, Anadolu halkının geri kalmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hakim olması üzerine bu duruma karşı bir isyan öyküsüdür.

 

İnce Memed kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


“İnsanları sözleriyle değil, hareketleriyle ölç. Ondan sonra da arkadaş olabileceğin insanı seç. İpin ucunu bir verirsen ellerine yandığın günün resmidir.”

"Böylesi, her şeyden, en küçük gölgeden, kıpırdayan yapraktan korkan kişilerden korkulur. Bunların insanlara yapamayacakları kötülük yoktur.”

“İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli.”

 “Zulme sessiz kalan bir gün zulme uğrar, haksızlığa karşı durmak insanın onurudur.”

“İnsanoğlu bu, kimin içinde ne var bilinmez.”

“İnsanoğlu çiğ süt emmiştir. Her kötülüğü yapar, her iyiliği de yaptığı gibi.”


“Keramet sende bende değil, keramet toprakta, insanlıkta.”

Yusuf'u kuyudan çıkaran Mevla, hiçbir zaman iyi kullarını darda koymaz.”

“Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım… Toprak, toprak, toprak oldum da dayandım.”

“Hangi günü gördük akşam olmamış.”

"İnsanoğlu bir karanlıktan geliyor, bir karanlığa doğru gidiyor. Ama nereden gelip nereye gideceğini hep unutuyor. "Bir defa geldim, bari tadını çıkarayım" demiyor.”

“Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.”

“Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir. Kendi iyiliğine de baş kaldır.”

“İnsanoğlu bu, kimin içinde ne var bilinmez.”

“Bir odaya bir kedi yavrusu koy, hem de durmadan üstüne git, sonunda kedi yavrusu senin gözün oyar. Kedi yavrusu kedi yavrusu iken... İnsanoğlu kedi yavrusu değildir. Ne kadar korkarsa o kadar da yiğittir.”

“Yoksulluk bir ateşten gömlektir, onu giyen bilir.”

“Gündüz olsun, gece olsun insan denizi ilk olaraktan görünce yüreğine bir korku, bir yalnızlık, çaresizlik, yabancılık, kimsesizlik çöker.”

“Uğruna bu kadar alçaldığımız, zulmettiğimiz, haram yediğimiz, insan öldürdüğümüz yaşamak ne işe yarıyor?”

“Eğer bu ülkede adalet yozlaşırsa, o memleketin dibi oyulmuş demektir. Adaleti çökmüş bir milleti yok olmaktan hiçbir güç kurtaramaz. Kanun karşısında eşkıya İnce Memed de birdir, Başvekil İsmet Paşa da.”

“Ben insan öldürmem. İnsan öldürmek çok kötüdür. İnsan hiç Allah'ın yaptığı en güzel binayı yıkar mı?”

“Şu dünya üstüne, şu insanlar üstüne hiç kimse bir şey bilmiyor. Şu dünyada insanlar, “ahmak geliyor, kör gidiyorlar.”


“İnce Memed öldürülecek, onun yerine Ali Memed gelecek, o da öldürülecek onun yerine Hasan Memed gelecek.  O da öldürülünce Veli Memed gelecek... O da,o da, o da... Sen... ne sanıyorsun oğlum Memed, İnce Memedler bitecek mi sanıyorsun? Her insanın içinde bir mecbur kurdu, bir İnce Memedlik, bir Köroğluluk kurdu var. Köroğlu gitti, İnce Memed geldi. İnsanoğlunun içinde bu kurt oldukça insanoğlu ne olursa olsun yenilmeyecek. Sen insanoğlunun içindeki kurtsun, ne olursan ol, nereye gidersen git. İşte insanoğlunun içindeki bu kurt yiterse, insanlık da işte o zaman insanlıktan çıkar. İnsanoğlu içindeki bu kurdu yitirmeyecek, ona kıyamete kadar gözü gibi, yüreği gibi bakacak. O kurt insanoğlunun şah damarı, atan yüreğidir. Senin içindeki kurt da, işte insanlığın bu kurdudur...”

bb

Mustafa Kemal’in Nutuk Eserinde Geçen Anlamlı Sözler

 

Mustafa Kemal’in Nutuk Eserinde Geçen Anlamlı Sözler


Nutuk adlı eser Atatürk'ün  3 aylık bir süre içinde tamamladığı ve 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Büyük Kurultayında kürsüden okuduğu eserdir. Nutuk, Türkiye tarihinin 1919-1927 yılları arasındaki 9 yıllık bir sürecinde, özellikle Milli Mücadele'de yaşanan olayları anlatan önemli tarihî bir kaynaktır ve Türkiye'nin bu dönemle ilgili en temel resmî tarih kaynağı olma niteliğindedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde geçen anlamlı ve biz gençlere mesaj verici sözler şunlardır:


“Adalet dilenmekle ve başkalarına kendini acındırmakla ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz.”

“Millete önder olacakların, her ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemeleri, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, bu amaç uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine daha işin başında karar vermeleri gerekir. Kalplerinde bu gücü duymayanların teşebbüse geçmemeleri elbette daha isabetli olur. Çünkü, aksi halde hem kendilerini hem de milleti aldatmış olurlar.”

“Gelecekte olabilecekler üzerine konuşmak giriştiğimiz gerçek ve maddi savaşa boş hayaller niteliği verebilirdi, dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlar arasında ise geleneklerine, düşünce yeteneklerine, ruhsal durumlarına aykırı olası değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için kullanışlı ve güvenilir yol her safhayı zamanı geldikçe uygulamaktı.”

“Efendiler, zavallı ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inanç ve güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu tam inancımı yüce kurulunuza, bütün ulusa ve bütün dünyaya karşı ilan ederim.”

“Geleceği için ölümü göze alan bir millet; insanlık, haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla ümit bulur ve hiç şüphesiz ki esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete kıyasla dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.”

“Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz!”

“Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. “

“Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.”

“Tam bağımsızlık demek, elbette siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve yurdun gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”

“Memleket baştan sonuna kadar virâneliktir. Her yerde baykuşlar ötüyor. Milletin yolu yok, serveti yok, hiçbir şeyi yok. Bütün millet acınacak bir yoksulluk içindedir.”


“Daima, milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.”

Vatanını en çok seven , görevini en iyi yapandır…”

'' Müslümanlığın, yüzyıllardan beri yapıla geldiği üzere bir siyaset vasıtası olarak kullanılmaktan kurtarılmasının ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.''

“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin, arkasından sürüklenen, kaderlerini, hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir Millet gözüyle bakılabilir mi?”

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur…”

”Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz.”

“Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”

“Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük dâvâlarda başarı için sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı şarttır.”

“Ben 1919 yılında Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.”

“Türkün onuru ve gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyi. “ Bu nedenle ya bağımsızlık, ya ölüm “

“Millet ve ordu, Padişah ve Halife’nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve bağlı. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde de değil…”

“Bilirsiniz ki yaşam demek,mücadele ve çarpışma demektir.”

“Milli sınırlar içinde bulunan vatan her parçasıyla bir bütündür. Bir diğerinden ayrılmayı kabul etmez.”

“Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.”

“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.”

“Bir yıkıma uğramadan önce, onu önleme ve ona karşı savunma önlemlerini düşünmek gerekir. Yıkıma uğradıktan sonra yanıp yakılmanın yararı yoktur.”

“Meclis'imiz tarafından kabul edilen anayasamız gereğince, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin yasama ve yürütme kuvveti ise, onun gerçek ve tek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'ndedir.”


“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”

"Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak."

“Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk İnkılâp tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur.”

“Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir.”

“Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.”

“Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek gerekir.”

“Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında, gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?"

“Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir”

“Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe geçiren muazzam bir eserdir.”

“Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır.) O alan, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır…”

“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!…”

“Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.”

"Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."

“Tehlike ve felaket anlarında ağırbaşlılık ve huzuru korumanın milli özelliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli emel ve tasavvurlara, vatanın yüksek çıkarları feda olunmamalıdır…”

“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin!”

"Hakikati konuşmaktan korkmayınız!"

bb

Aziz Nesin’in Zübük Romanında Geçen Alıntılar

 

Aziz Nesin’in Zübük Romanında Geçen Alıntılar


Türkiye'nin doğusunda bir ilçede çevresindeki insanların saflığından faydalanarak önce belediye  başkanı olan, daha sonra milletvekili olan açıkgöz Zübükzade İbrahim Bey'in yaşadıkları anlatılır. Eser, "Zübük" olarak adlandırılan madrabaz politikacı tipine ve bu tipi yaratan toplumsal yapıya dair bir eleştiridir.


Zübük adlı romanda geçen anlamlı sözler ve ders veren sözler şunlardır:


“Zübük nedir bilir misiniz? Üstünde haram çul, cebinde haram pul, elinde kur-an dilinde yalan, din istismarı üzerinden siyaset yapan, ahaliyi birbirine düşürüp kırdıran, muhalefet edene dinsiz, imansız, hain yaftası yapıştıran, gözleri fitne fecir okuyan, kurnaz, hileci, sinsi, ahlaksız, vicdansız, riyakar siyasetci tiplemesidir..."

“Olmaz, din işine politika işini karıştırmayalım, biz laikiz.”

“Yalan, hepsi yalan… ‘Halk her şeyi bilir.’ dalkavukluğu bile, halkı kendilerinden ayrı, bambaşka, umacı, koskocaman bir dev yaratık görmek değil de nedir?”

“Kendine hayrı olmayanın memlekete hiç hayrı olmaz.”

“Gerçekten bu halkın bilip öğrenmesini istememişiz. İsteseydik, önce halkımızı bütün acı gerçekleriyle tanır, ondan sonra ne yapmamız gerektiğini düşünürdük.”

“Böyle kaymakam mı olurmuş? Tavşan tersi gibi bir herif, ne sıvanır ne bulaşır... İçip içip ağlamaktan, ‘Vah anam, ben buralarda çürüyecek adam mıydım?’ diye başını duvarlara vurmaktan, diz dövüp saç yolup ağlamaktan başka bir iş gelmez elinden.“


“Halk bilir, halk sezer..” sözüne, dikkat et, halkı bir küçümseme, hiçe sayma, sevmeme var. Yalan, bir büyük yalan içinde uyuşmuşuz. Halk hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey sezemiyor. Bilse, sezse, bunca yüzyıllardan beri aldatılır, kandırılır mıydı? Nasıl bir uyuşturucu yalan bu…”

"Yahu nedir bu namussuzun elinden çektiğimiz... Ulan herif bir başına devlet olmuş. İstediğini orman muhafaza memuru yapar, dilediğini vali tayin ettirir."

“Hayır, bize kimseler etmedi, biz bize ettik. Bilesin, hem de öyle oldu. Elin yaban kopuğunu, beyim sen şöylesin, beyim sen böylesin, diyerek zorla başımıza bey ettik. Şimdengeri iş işten geçti. Nice yansak yakılsak, boş. Bizi yakıp kül edip, külümüzü yele savurmada namussuz. Artık nice yansak yakılsak, bu kudurmuşun elinden amanımız yoktur.”

“Efendi, kanunları çiğnemekten kim korkmaz? Hükümet...”

“Görgüsüzlük desen, değil; işte helanın en güzelini yıllarca görmüşler, temizlemişler, kullanmışlar da... Ama yine de kendilerine hela yapmıyorlar. Görmek, tek başına bir işe yaramıyor. Kişinin o gördüğünü alacak, benimseyecek bir düzeye yükselmesi gerekiyor. O yere yükselmedikçe, ne görse boş... Bunlar yıllarca temizledikleri helaların kendileri gibi insanlar için değil, yalnız kapıcı, odacı durdukları han ve apartmanlarda yaşayan insanlar için olduğunu sanıyorlar.”

"Bizim başımıza her ne kötülük gelmişse bilgisizlikten gelmiştir. Biz bilgisizlikten çok çektik, daha da çekmekteyiz"

''Bu zaman, namussuz zamanı. Kimse doğruluk üzere iş görmüyor. Doğru adamı hiçbir işin başına geçirmiyorlar. Gazetelerde okumuşsundur belki; şu işe, şu işe müsabaka imtihanıyla memur alınacak deniyor. Bu imtihan dedikleri ne? Namussuzluk imtihani.''

“Sığır bile sığırken, yaylım dönüşü ahırının kapısına geldi mi bir böğürür. Bura nere?”

“Ne demişler: "İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış."

“Çünkü insan, lamba yanınca ortalık aydınlanacak, ışıyacak sanıyor. Tersine, ölü gözü gibi sönüksü lambalar, karanlığı daha çok belirtmekten başka işe yaramadı.”

“Bu politika ne demek arkadaşlar? Propaganda demek. Propaganda ne demek? Yalan dolan demek.”

“Görmek, tek başına bir işe yaramıyor. Kişinin o gördüğünü alacak, benimseyecek bir düzeye yükselmesi gerekiyor. O yere yükselmedikçe, ne görse boş.”

“Bizde, yok yere ahbaplığı sıkıladın da canciğer göründün mü, arkasından bir alicengiz oyunuyla kazık atılacağını cümlemiz biliriz.”


“Halkı daha çok soymak için bizi de kandırmışlar, halk dalkavukluğunu “halkçılık” sanmışız.”

“Kazıklandıkça , insanın yalana inanası geliyor.”

“Malum ya, memur kısmı, ekmeğinden olur korkusuyla, içi alaca dışı karacadır. Herkesin yanında, "Allah bu hükümeti başımızdan eksik etmesin," derse de, yalnız kalınca kolunun yenine, "Yıkılasılar, Allah alsın başımızdan böyle hükümeti," der. Siz de memursunuz, öyle değil mi? Allah'ın bildiğini kuldan niye saklamalı.”

bb

Veronika Ölmek İstiyor Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Veronika Ölmek İstiyor Kitabında Geçen Özlü Sözler


Genç ve güzel bir kız olan Veronika, hayatın rutinliğinden sıkılır ve intihara teşebbüs eder. Bu teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanınca da bir akıl hastanesine kaldırılır ve ondan sonra  Veronika'nın hikayesi başlar.

 

Veronika Ölmek İstiyor Kitabında Geçen Özlü Sözler şunlardır:

“Niyetle hare­ket arasında her zaman bir kopukluk vardır.”

“İnsanların hoşlarına gitmiyorsa şikayette bulunabilirler. Şikayet edecek cesaretleri yoksa bu onların sorunları.”

“Deliler çocuk gibidir, istedikleri yapılmadıkça yerlerinden kıpırdamazlar.

"İnsanlar da yaşamak için savaşır, ölmek için değil"

"Ne de olsa "deli"ydi ve kimseyi hoşnut etmek zorunda değildi."


"Nedense hepimiz yalnızca sevmek, kabullenmek, işlerin kolayını bulmak, çatışmadan kaçınmak üzere yetiştiriliriz."

“İnsanların hoşlarına gitmiyorsa şikayette bulunabilirler. Şikayet edecek cesaretleri yoksa bu onların sorunları.”

 “Siz farklı bir insansınız ama herkes gibi olmak istiyorsunuz. Bu da bana kalırsa ciddi bir hastalıktır.”

“Çok ciddi patolojik vakalar dışında, insanlar yalnızca günlük yaşamın tekdüzeliğinden kurtulmak amacıyla delirirler.”

“Ne olursa olsun yaşama savaşı vermektir doğal olan.”

“Ya zihninizi denetleyeceksiniz ya da zihninizin sizi denetlemesine izin vereceksiniz. İkincisine alışkınsınız zaten korkular, nevrozlar, güvensizlikler içinde savrulup gidiyorsunuz, çünkü hepimizin kendini yok etme eğilimi var.”

“Normallik fikir birliğinden başka bir şey değildir. Yani, çoğunluk bir şeyin doğru olduğunu düşünür, dolayısıyla o şey doğru -normal- olur.”

 

 

“İnsanlar hiçbir zaman kendilerine anlatılanlardan bir şey öğrenmezler, kendi çabalarıyla öğrenirler yalnızca.”

“Kendi dünyasında yaşayan herkes delidir. Şizofrenler, psikopatlar, manyaklar. Yani başkalarından farklı olanlar.”

“Normalde insanlar en beklenmedikleri gün ölürler.”

“Bütün ailelerde suçu başkalarına yükleme eğilimi vardır.”

“Kimsenin kimseyi yargılayacak durumu yok. Her insan kendi bilir çektiği acının boyutlarını ya da yaşamın anlamının hepten yok olduğunu.”

"İnsan bir kez akıl hastanesine girdi mi, delilik dünyasında var olan özgürlüğe alışıyor, hatta ona bağımlı hale geliyordu."

 

“Bu dünyada hiçbir şey rastlantı sonucu oluşmaz.”

"Ama korkunç bir şey bu, insanlık dışı. Hastalar komaya girmek için değil, komadan kurtulmak için savaşır."

"Her normal insan gibi ağlayabilir, telaşlanabilirdin, ruhunun yukarılarda bir yerde bu kötü durumlara gülerek baktığını unutmaman yeterliydi."

“Şaşılacak bir şey yok, hayat böyle. İnsanlar mutlulukla başa çıkamıyorlar bir türlü.”

"Nedense hepimiz yalnızca sevmek, kabullenmek, işlerin kolayını bulmak, çatışmadan kaçınmak üzere yetiştiriliriz."

bb

Ömer Seyfettin’in Forsa Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Ömer Seyfettin’in Forsa Kitabında Geçen Özlü Sözler


Bir denizcinin eser düşmesi ve uzun yıllar boyunca esir olarak yaşadıktan sonra kurtulmasını anlatan sürükleyici bir hikayedir.

Forsa kitabında geçen anlamlı sözler şunlardır:

“Dünyada yataktan daha azaplı bir mezar var mı?”

“İnsan düşünendir. İnsan yaptığını bilendir.”

“Bir asker için ömrü oldukça dövüşmemek "yarım ölü "demektir.”

“ Sükut sözden hayırlıdır! “

“Öldükten sonra dirileceğime nasıl inanıyorsam, elli yıl geçtikten sonra da memleketime kavuşacağıma öyle inanıyorum.”


“Hayat uyku ise aşk onun rüyasıdır. İşte en büyük hakikat!”

“İnancını elbise gibi değiştirebilen, vicdanını adi bir eşya gibi satan insanlar bu dünyada az değildir.”

“Şehit olursam bunu üzerime örtün! Vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir? dedi.”

“Hayatta o kadar olaylar varki, bizde pek derin izler bırakır. Bir "hiç" yıllarca yürüdüğümüz yolu değiştirebilir.”

“ Ömür kısadır. Ecelden emin değiliz! ”

“Kula kul olmak, şu ölümlü dünyada birisine gönül borcu duymak, acıların en ağırıydı.”

“Ölümü beklemek, ölmekten daha zor.”

“Dünya ne tuhaftır! ' dedi. “ Siz işte bu halkın başlarısınız. Bu halkı idare edersiniz. Halbuki onun istediği şeyin ne olduğunu bilmesiniz.. ”

"Türk ölmeyi teslim olmaya tercih eder."

"Kırk sene görülen bir rüya yalan olamaz!"

“İtiraf olunan kusurlar hep affedilirler.”

"İnsan için ya cennet lazımdır ; ya cehennem."


“Bir savaşçı asker için savaştan uzak yaşamak kadar acıklı bir şey yoktu. Ölmek, genç yaşında sakat kalmaktan çok iyiydi. Ölen savaşçı asker şan, şeref içinde sonsuz dinlenme yurduna çekilirdi. Kolsuz, bacaksız kalan kahraman, savaş özlemi içinde ömrü oldukça bir cehennem azabıyla kıvranırdı.”

“Fakat savaş, yalnız cesaret miydi?”

“Allah cömertlik ve iyilik sahibidir.”

“Hayatta o kadar önemsiz olaylar var ki , bizde pek derin izler bırakır. Bir "hiç" yıllarca yürüdüğümüz yolu değiştirebilir.”

 

bb

Gece Yarısı Kütüphanesi Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Gece Yarısı Kütüphanesi Kitabında Geçen Özlü Sözler


Nora adlı bir kadının farklı  düşüncelerdeki yaşamını anlatan, okunması gereken güzel ve ilginç bir kitaptır. Kitapta geçen sözler şunlardır:

“İyilik büyük bir güçtür ve az bulunur.”

“Her şey olmak, hiçbir şey olmamaktır.”

“Görünüşte en yoğun yaşanmaya değer hayatları yaşayanlar bile en nihayetinde kendilerini böyle hissediyorlardı belki. Dönümler boyu hayal kırıklığı, tekdüzelik, acı ve rekabetin içinde tek tük birkaç mucize ve güzellik vardı.”


"İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehir yaşanır kılan şey iyi yönleriydi."

“Kitaplıklarda kitap olduğu sürece takılıp kalman mümkün değil.”

“Deneyimlediğimiz her şey, en nihayetinde, algılayabildiklerimizden ibarettir. Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.”

“Çünkü hayat yalnızca yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da oluşur. Ve yaşadığımız her an bir çeşit dönemeçtir."

“Hayattaki kurallardan biri de budur: Düşük maaşlı servis personeline bilerek kaba davranana birine asla güvenme.”

“Nora şiddetin olmadığı bir dünyada yaşamak isterdi ama yaşayabileceği bütün hayatlarda insanlar da vardı maalesef.”

“Ne kadar dürüst olursan ol, insanlar ancak kendi gerçeklerine en yakın olan şeyleri görebilir.”

“Neye baktığın değil , ne gördüğün önemlidir .”


“Kardeşler arasındaki rekabetin kardeşlerden değil, anne ve babalardan kaynaklandığı söylenir ve ben başından beri annemle babamın onun hayallerini biraz daha fazla desteklediklerini hissettim.”

“Ahlakın temelinde merhamet yatar.”

 “Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.”

bb

Büyük Atatürk’ten Küçük Öğütler Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Büyük Atatürk’ten Küçük Öğütler Kitabında Geçen Özlü Sözler


 Mustafa Kemal Atatürk’ü  Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta, Çanakkale’de , Ankara'da, Sakarya'da, Büyük Taarruz'da, Cumhuriyet'i kurarken, devrimleri yürütürken gündelik hayatı içinde, incelikleri ve insani yönleriyle tanıtan güzel okunması bir zevkli bir kitaptır. Mustafa Kemal’i farklı yönleri ile tanıyabileceğimiz bir kitaptır.

 

Kitapta geçen anlamlı sözler şunlardır:

“Atatürk bir gün yaveriyle Köşk' ün bahçesinde yürüyordu. Bahçedeki yollardan birinin üzerinde duran çok yaşlı ve büyük bir ağaç vardı. Ağacın bir yanında dik bir sırt, diğer yanında suya çekilmiş bir havuz olduğu için yolu büyük ölçüde kapatmakta, yürüyüşü zorlaştırmaktaydı. Bahçe Mimarı Mevlut Baysal, Köşk' te yeni işe başlamıştı. Atatürk ve yaverinin yoldan eğilip bükülerek geçtiğini görünce, hemen atılarak, "Buyurursanız, derhal keselim Paşam, " dedi. Bunu duyan Atatürk, bahçe mimarına dönüp sertçe baktı. "Yahu," dedi, " sen hayatında böyle ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin?"


"Okurken sık sık gözlerim yaşarıyor... Fakat onun da çaresini buldum. Beyaz bir tülbent aldırdım, parça parça kestirdim; yaşardıkça gözlerimi siliyorum."

''Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir! İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.''

“Gözlerinle elbette göremezsin ama aklınla görürsün."

“Masalları bırakınız. Her şeyin kaynağı insan zekâsıdır. Siz bana zekânın simgesini, zekânın armasını arayınız!”

“Çocuklara biricik öğüdüm: Türkler hakkında her işittiklerine gerçekmiş gibi bakmayıp kanılarını bilimsel ve esaslı incelemelere dayandırmaya önem vermeleridir.”


“Vatan elden giderse evladın ne hükmü kalır?”

“Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir millet halinde yaşatır; ya da bir milleti esirlik ve yoksulluğa düşürür.”

“Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar . Bir insan başının ifade edemeyeceği hiçbir şey tasavvur edemiyorum.”

bb

Refik Halid Karay’ın Gurbet Hikayeleri Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Refik Halid Karay’ın Gurbet Hikayeleri Kitabında Geçen Özlü Sözler


Refik Halit Karay bu eserinde taşralı insanın yaşamını, alışkanlıklarını, gelenek ve göreneklerini birçok yönüyle konu edinmiştir. Hikâyelerde sürgündeki bireyin memleketine ve anadiline duyduğu özleme de yer verilmiştir.

Refik Halid Karay’ın Gurbet Hikayeleri adlı kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Emin olunuz, bütün bildiğimiz hayvanların içinde en ihtiyatsız ve en ibret almazı insandır.”

"Yalnızlık sevenler, kafa yönünden en çok yorulan insanlardır."

“Aşk en fazla şüphe edilmesi gereken şeye bile insanı inandırır.”


“Lakin her seven bilir ki en latif havalı yer, sevgilinin nefes aldığı yerdir.”

“Büyük bir macera bazen hiç beklenmedik yerde ve umulmadık zamanda başlar.”

“Münzeviler kafa itibariyle en çok yorulan insanlardır. Hem de çoğu eser vermediği, bir keşif veya icat­ ta bulunmadığı halde bir sanatkar ve mucit kadar zihnini yorar, kendisine sorarsanız dinlendiği fikrindedir. Köşeye çekiliş ve içine büzülüş, fevkaladeliği olmayan bir adam için vaktinden evvel yaşlanma, hatta erken bunama yoludur.”

"Marivaux'nun bir sözünü hatırlıyorum; aşk en fazla şüphe edilmesi gereken şeye bile insanı inandırır."

"Roman fena bitmedi, beyim! Yeraltından hayır gelmedi ama yeryüzünün keyfini süreceğe benziyorsun."

“Şüpheli, tehlikeli bir vaziyette akla ana geliyor; kaç yaşında olursanız olunuz eğer Allah'a inanmıyorsanız onun yerini ana tutar, endişeye düş­tüğünüz zamanla ananızı anarsınız.”


“Korku bazı defa mantığın ve aklın bir refleksi, insan kurtarıcısı olabi­lir. Atalarımız bu hakikati "kaçanın anası ağlamaz" şeklinde anlatmışlar. Kaçan, daima korkan değildir; vaziyeti kavrayıp düşmana kolay bir başarı kazandırmayı istemeyen kamil insandır.”

“Yalnızken  kendimi dinleyiş kadar yorucu ne vardır?”

"Seven gönül sevdiğinde kusur ve günah kabul etmez; sevgili daima itimada layıktır.”

bb

Akvaryumdaki Tiyatro Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Akvaryumdaki Tiyatro Kitabında Geçen Özlü Sözler


Torosların eteğindeki Balıklı Köyde tertemiz bir göl vardı. Gölün balıklarını köy halkı öyle severdi ki, her evde bir akvaryum kurulmuştu. Gölün suları yükselmeye başladığında, nasılsa alçalır deyip hiç oralı olmadılar. Çünkü hepsi de, “gökten düşen” yönetmenin çekeceği filmle ve senaryodaki rolleriyle ilgileniyorlardı son günlerde. Doğal yaşam özlemiyle Balıklıya yerleşen İngilizlerden biriyse, yönetmenin kafasını iyice karıştırmıştı. Aralarında bir tek küçük Zühtü, göl sularının köyü kaplamaması için çözüm aramaya başladılar ve okulun etrafını camlarla kapattılar ve böyle de su da  aynı dengede kalmaya devam etti. Okunması gereken ve ince mesajlar veren güzel bir kitaptır.


Kitapta geçen özlü sözlerden bazıları şunlardır.

" Marka dolusu bir dünyada yaşamak istemiyordu artık."

“Canavar, biz insanlarız! Bir yerlerde gölleri kuruturken, başka yerlerde suları taşırıyoruz.”

“Burası öyle bir köy ki iletişim telefon, faks veya internet yoluyla değil, gözle, sözle, dokunmayla sağlanıyor. Kimse gereksiz konuşmuyor. Susmak da bir anlatım biçimi. Çayırlarda dostluk yeşeriyor, mutluluk rüzgar olup esiyor. Unutkanlık yağan karla geliyor, havalar ısınınca da karla birlikte eriyip gidiyor.”


“Ağaçların özgürce gelişmesine izin verdiklerini öğrenince çok şaşırdım. Dalları budandıkça ağaçların hafızalarını kaybettiğine inanıyorlar. “Ağaçları budarsan, dallar ne yöne doğru büyümeleri gerektiğini unutur. Karman çorman olur, dolanır ve birbirlerini boğarlar.” diye düşünüyorlar.”

"Ama ben yine de insanların balıkları akvaryumlara hapsetmesine sinir oluyorum."

bb

Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk Kitabında Geçen Anlamlı Özlü Sözler

 

Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk Kitabında Geçen Anlamlı Özlü Sözler

Dünyayı gezme olayı aslında bir iddia ile başlar.  Gece gündüz bir kâşif olup dünyayı dolaşma hayalleri kurmaktadır.  Sınıf arkadaşları ise Tom’un hayalleri ile dalga geçmektedir ve onun bu hayallerini gerçekleştirmeyeceğine inanmamaktadırlar. Tom ise kendisi ile alay eden sınıf arkadaşlarına yanıldıklarını kanıtlamak için bisikletine atlayıp yollara düşer. Onu İngiltere’den Afrika’ya kadar uzanan zorlu ama bir o kadar da eğlenceli bir yolculuk beklemektedir.
Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk, bir gün evinden çıkıp dört yıl boyunca bisikletiyle tüm dünyayı dolaşan ve bugün 21. yüzyılın en büyük maceraperesti olarak tanınan Alastair Humphreys’den geleceğin gezginlerine ilham verecek bir macera kitabı. Okunması gereken ve bir solukta bitecek olan harika bir kitaptır.

 

Dünyayı Bisikletle Dolaşan Çocuk Kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

 

“Aramayı bilirseniz her gün yaşanacak bir macera vardı.”

“Dünyanın en iyi fotoğrafı bile, bir yeri kendi gözlerinizle görmek kadar heyecan verici olamaz.”

"Şimdiye kadar hiç kimse Tom'un bir şey başarabileceğini düşünmemişti. Utangaç ve sessiz bir çocuktu. Sınıfındaki en güçlü, en hızlı ya da en zeki çocuk değildi. O sadece normaldi."

 

"Bazen kendimi yalnız ve korkmuş hissedip eve dönmek isteyeceğim ama çoğunlukla muhteşem maceralar yaşıyor olacağım. Buna değecek."

“Yavaş ve emin adımlarla dünyayı dolaşıyorum. Sokağın sonuna kadar bile ulaşamayacağımı söyleyen insanların yanıldıklarını kanıtlıyorum.”

“Tom, okuldaki sırasında otururken hep pencereden dışarı bakıp macera hayallerine dalardı. Okulda olmak istemezdi. O kâşif olmak istiyordu!”

“Dünya, ona doğru dürüst baktığınız zaman, gerçekten çok ilginç bir yer!”

“Amazon'da sarmaşıklara sarılıp maymunlarla birlikte sallanmak istiyorum. Mısır çöllerinde deveye binmek istiyorum. Machu Picchu'da lamaları beslemek istiyorum. Annemle babam bana her zaman her şeyin mümkün olduğunu söyler ve ben de buna inanıyorum.”

"Hiç denememektense elinden gelenin en iyisini yapıp başarısız olmak daha iyiydi."

 

“Büyük başarılar büyük hayallerle başlar.”

"Tom, sınıf arkadaşlarını düşündü. İçlerinden hiçbiri Afrika'daki bu çocuklar kadar hızlı ya da uzun mesafe koşamazlardı. Bu çocukların çoğunun ayakkabısı bile yoktu."

“Annem ve babam bana her zaman her şeyin mümkün olduğunu söyler ve ben de buna inanıyorum.”

bb

Eşekli Kütüphaneci Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 

Eşekli Kütüphaneci Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde yaşayan, insanların kitaplara kolayca erişebilmesi için yollara düşen Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz'ün hikâyesini konu alır. Yunanistan’dan gelen Dimitrios ve Aziz Baba’nın da kan kardeşi olduğu anlatılır. Ülkeler arası barış ve kardeşliğin daim olması umulur.

Eşekli Kütüphaneci kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

“Ben başkan olsam, kitaplıklara önem veririm. Bir toplumun yerleşiminden küçük yerleşimine kadar her yerinde kitaplıklar varsa, halk kitap okuyorsa, o toplum her işine yetiş artacak parayı bulabilir. Akıl uyanmayınca kafa çalışır mı? Kafa çalışmayınca para kazanılır mı? Aklı uyandıracak olan da kitap, kitaplık. Ben böyle düşünüyorum.”

“Sol kitap sağ kitap diye bir ölçü olur mu? Nitelikli kitap diye bir ölçü kullanılabilir belki En iyisi okurun düzeyini eğitimle yükseltip, yargıyı ona bırakmak, kitaplıkları yasaksız çalıştırmaktır.”

“Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu, ben şöyle inanıyorum: kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun zamanı gelince uyandırılması gerekir.”


“Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, ışıklandırmakla yenebiliriz.”

“Kitaplara yapılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence.”

"Köye kitaplık açmak, çöle çeşme açmak gibidir. Kitaplığın girdiği yerden bilinmezlik kaçar gider."

““Eğer geleceği kurtarmak istiyorsak, kitapları asıl çocukları okutacağız. Elbet bu kitapların çok iyi seçilmesi gerekir.”

“Sizin Olimpos Dağı’ndaki gibi en, en yukarıda, her zaman karanlıkçılar vardır. Onlar halkın uyanmasından korkar. Uyanırsa, yönetemeyiz sanırlar. Doğrudur; yönetemezler. Çünkü halk uyanırsa, kendi kendini yönetir.”


“Halka ışık götürmek hiçbir yerde kolay değildir.”

“Biz bu örümcekli kafadan ne zaman kurtulacağız? Kadını erkeğin arkasına atan, onunla bir mecliste oturamayan, bir çatı altında kadın erkek birlikte bulunmak gerekince araya perde geren toplum hiç bu çağın toplumu olabilir mi?”

“Konuk gelince bizde bütün zararlar kolaylaşır; asıl konuk gelmeyince işlerimiz zorlaşır.”

bb

Masal Masal İçinde Kitabında Geçen Alıntılar

 

Masal Masal İçinde Kitabında Geçen Alıntılar

İnsanın sabırsızlığı, açgözlülüğü,  kıskanç olması,  ön yargılı olması paylaşmayı bilmemesi, har vurup harman savurması  iyi bir şey değildir. Her şey ölçülü olursa anlamlı olur. Sabırlı olunmalı, ben değil biz düşüncesi ile hareket edilmelidir. Elimizdeki paraya güvenip herkese elimizdekini dağıtmak da yanlış olur. Kitapta bu konulara değinilmiştir. Okunması gereken çok zevkli ve ders çıkarılması gereken bir kitaptır.

Masal Masal Kitabında geçen alıntı sözler şunlardır:

“İnsanoğlu iyi değil. Belki kötü de değil. İkisinin ortası bir şey. Bazen iyi bazen kötü. Çoğu zaman kötü. Bencillik mayasında var. Eğitilirse yalnız kendi çıkarını değil, birlikte yaşadığı insanların, hatta öteki canlıların haklarını da gözetebilen bir yaratık haline gelebilir.”

“Bilmediğiniz konularda akıl yürütmek doğru değildir.”

 

“Senin gidişatın iyi değil oğlum. Sana büyük bir servet bırakıyorum ama bu kafayla eminim hepsini bitireceksin, har vurup harman savuracaksın. Daha doğrusu arkadaşların bu serveti bitirecek. Paran kalmayınca sana saygı duymayacaklar. Çok kötü durumlara düşeceksin.”

“ Eğer bir gün çocuğun olursa, her türlü olanağa sahip olsan bile ona hak etmediklerini verme. Onu öyle bir eğit ki yaşamda iyinin yanında kötünün de olduğunu anlasın. Ayakta kalmak için çalışmak zorunda olduğunu bilsin..”


"Hiç kuşkusuz yaşam bir armağandır." Ama biz insanlar öyle âciz yaratıklarız ki, bize sunulan bu armağanın tadını çıkarmak yerine kendimizi acılara boğuyoruz.”

“ Usta dediğin yalnızca mesleği değil yaşamı da öğretmelidir çırağına. Öğretmek de yetmez ona destek olmalı, omuz vermelidir.”

"Hiç kuşkusuz yaşam bir armağandır." Ama biz insanlar öyle âciz yaratıklarız ki, bize sunulan bu armağanın tadını çıkarmak yerine kendimizi acılara boğuyoruz.”

“ Kötü arkadaşları olanın düşmana ihtiyacı yoktur ama iyi bir arkadaş kilolarca altından daha kıymetlidir.”

“Neden insanlar susmayı bilmiyor?”


Bir kelebeğin ömrü kadar kısa olan aşk, bekleyiş sırasında solarak yakıcılığını yitiremez mi?”

“ Paylaşmayı bilmeyenlerle zalimler bu kapıdan giremez. Önce paylaşmayı, sonra merhamet etmeyi öğrenmelisin.”

“Günahınızı boş yere zavallı şeytanın üstüne yıkmayın."

bb