Deneme Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deneme Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sakla Samanı Gelir Zamanı

Özet : Sakla samanı gelir zamanı atasözü ile ilgili kompozisyon örneği .

       Günümüz dünyası günlük yaşamayı, devamlı tüketimi ve savurganlığı teşvik edici  binlerce reklam ve yayınlarla hepimizi savurganlığa yönlendirmektedir. Tutumlu davranışlar sergileyen insanları bu tüketimsavurganlığı  içerisinde çoğu zaman cimrilikle itham ettiğimiz olmuştur. Fakat  cimrilik ve tutumlu olmak esasen birbirinden çok farklı kavramlardır.



      “ Sakla samanı gelir zamanı” atasözü gereksiz gördüğümüz ve bir köşeye attığımız şeylerin vakti geldiği zaman kesinlikle bir işe yarayacağıdır. Tabiki burada özen göstermemiz gereken nokta ise bir işe faydası olur diye ne var ne yok biriktirip evleri çöp eve çevirmek değildir. Çoğumuz yeri geldiği zaman küçücük bir çivinin veya bir parça ipin bulunamaması nedeniyle sorun yaşamışızdır. Bunun nedeni zamanında elimizde olan ufak şeyler işe yaramaz düşüncesiyle atmamızdır. Ya da toplum olarak şu şekilde bir özelliğimizde var ki kullandığımız bir şeyi tamamen bitirmeden yenisiyle değiştirmektir. Bu da savurganlığın bir türüdür. Çocukluğumuzu bir aklımıza getirelim . Teneke yağ kutularını bittiği zaman annelerimiz hiçbir zaman atmamıştır. Mutlaka bir işe faydası olur diye temizleyip bir kenara koymuşlardır . Vakti geldiği zaman de hiçbir şey bulamasalar da en azından saksı olarak kullanıp içlerine çiçek dikmişlerdir . Fakat  günümüzde bir çoğumuz bu şekilde düşünmüyoruz ve kaldırıp çöpe atıyoruz. Bu durum aile ekonomisini olumsuz etkilediği gibi milli kaynakların boşa harcanması sonucunu doğuruyor. Aslına bakarsanız günümüz şartları insanları tüketime yönlendirmekle  beraber bunun yanı sıra bu tüketim doğal olarak tutumlu olmayı da gerektiriyor.



       Hayatımız boyunca elimize geçen şeyleri ufak büyük demeden nasıl etkili biçimde kullanırım diye düşünmek bize hem maddi hem de manevi faydalar sağlayacaktır. Unutmayalım ki hiçbir şey lüzumsuz değildir ve günü gelir kullanabileceğimiz bir yer çıkar .

   
bb

Tecrübe İle İlgili Kompozisyon Örneği

      Tecrübe insanın yaşadıklarından arta kalandır diye tanımlanabilir . Hepimiz yaşadığımız süre içerisinde acı ya da tatlı birçok olayla karşılaşırız . Yaşadığımız her olay bizim için bir ders olur .

     Tecrübeler insanların olgunlaşmasını sağlar . Yaşadıklarımız bizim acılara daha dayanıklı olmamızı , benzer olayları tekrar yaşadığımızda nasıl davranmamız gerektiğini bizlere gösterir . Elbette tecrübelerin faydalı mı zararlı mı olduğu tartışılabilir . Bazen tecrübe ettikçe hayatta iyilerin hep kenara atıldığını görebilir . Bazen de tecrübeler bize kötülerin kazanıyor gibi görünse de aslında yalnızca kendilerini kandırdıklarını öğretir .

     Tecrübe insanların iç dünyalarını değiştirdiği gibi toplum hayatı ve bilim gibi birçok alanda da gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlamaktadır . Birçok buluş defalarca yapılan yanlışların insanlara kattığı tecrübe sonucunda ortaya çıkmıştır . Bu sebeple tecrübe faydalı mı zararlı mı gibi bir tartışmadan ziyade tecrübeye bize bazen acı bazen de tatlı yüzünü gösteren bir öğretmen olarak bakmak lazım .

     Tecrübeli insanlar akılları ile yaşadıklarını birleştirebildikleri zaman çok doğru kararlar verebilirler . Ancak yalnızca çok şey yaşayıp görmelerine güvenen insanlar hata yaparlar . Tecrübe akılla birleştiği zaman faydalı olabilir . Aksi taktirda ne kadar tecrübeli olursak olalım aynı hataları yapmaktan kurtulamayız .

    


bb

Devam Olmayan Bir Şeyde Lezzet Yoktur

     " Devam olmayan şeyde lezzet yoktur " sözü fani olan , geçici olan şeylere çok fazla bağlanmamak gerektiğini ifade etmektedir .

     Dünya belirli bir düzen içerisinde yaşamak da devamını sürdürmektedir . Bu yolculuğun sonu ise  yüce yaratıcı tarafından belirlenen vaktin tamam olması ile sona erecektir . Aynı şekilde insanlar da zengin , fakir , güzel , çirkin ya da daha başka şekillerde nitelenirler ama gerçek şudur ki her insanın biçilmiş bir ömrü vardır ve o ömür tamamlandığında bu dünyadan göçüp gidecektir. Bu sebeple insanlara ya da eşyalara kısacası dünyalık şeylere çok fazla bağlanmamak gerekir . Netice olarak bunlar bir zaman sonra elimizden  uçup gidecektir , bunlar uçup gitmese bile biz onlardan bir gün  mutlaka ayrılacağız .


     İnsan hep sonsuz olarak kalacağı alemi düşünmeli ve oraya hazırlanmalıdır . Çünkü burası geçicidir ve bir süre sonra her şey bitecektir . Düşününsene size emanet olarak verilen bir şeyi kullanırken rahat edebilir misiniz ? Ondan tat alabilir misiniz ? Elbette bizim olan kadar zevk alamayız . Bu sebeple geçici olan , emanet olan bu dünya ve içindekilerden tat almak mümkün değildir . Tabi ki gerçek hayatı özleyenler ve arayanlar için durum böyledir .
bb

Vatanında Özgürce Yaşamanın Önemi

     Vatan insanın üzerinde özgürce yaşadığı toprak parçasıdır . Ama öyle sıradan bir toprak parçası değildir . Çünkü bir toprak vatan olurken birileri tarafından bize hediye edilmez . O toprağı vatan yapmak için binlerce hatta yüzbinlerce yiğit kanını canını feda eder.

         Bayrak şairi Arif Nihat Asya “bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / toprak eğer uğrunda olan varsa vatandır “ diyerek vatan kavramının ne kadar önemli olduğunu bizlere anlatıyor . Hiç kimse kendi evi dışında özgürce hareket edemez. Başkalarının evinde kendi evimizde olduğu gibi özgürce hareket edemeyiz. Aynı bu örnekte olduğu gibi vatansız kalmak da başkalarının yanında sığıntı gibi yaşamaktan farksızdır. Vatanını kaybedenler kendine efendilik yapan devletlerin her türlü aşağılamalarına maruz kalır . Dilini , dinini , namusunu kısacası her şeyini ayaklar altına sermiş olsun . Vatanını kaybetmek demek özgürlüğünü yitirmek demektir . Vatanını kaybedenler himayesi altına girdikleri devletlerin kölesi olurlar ve ne kadar bilgili ya da yetenekli olurlarsa olsunlar daima ikinci sınıf insan muamelesi görmekten kendilerini kurtaramazlar .


     Özgürlük insanların en başta gelen ihtiyaçlarıdır. Hatta özgürlük insan olmanın birey olabilmenin şartıdır diyebiliriz. Dinen bile özgür olmayan insan sorumlu tutulmaz . Bu sebeple yaşadığımız bu topraklarda özgürce yaşamımızı sürdürebilmenin değerini çok iyi anlamalıyız . Ancak bunu anlamak ben vatanımı   seviyorum gibi kuru sözlerle olmaz. Gerçekten vatan sevgisi taşıyan insanlar vatanlarını yüceltmek için ellerinden gelen gayreti göstermek  zorundadır . Unutmayalım ki Mehmet Akif ‘ in “ ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım “ dizelerinde söylediği gibi bu millet tarih boyunca özgür yaşamıştır . Bundan sonra da özgür yaşaması için hepimizin elinden geleni yapması şarttır . 
bb

Pişmanlık

    Birçoğumuzun yaşadığı derin bir hüzün ve hayal kırıklığı barındıran duygudur pişmanlık. Bir an boş bulunarak söylediğimiz bir söz, bazen yapayım mı yapmayayım  mı çelişkisi içeresinde kalıp yapamadığımız bir şeyden dolayı üzerinden yıllar geçmesine rağmen pişmanlık duyabiliriz.

     Pişmanlık insanın içini kemiren bir duygudur. Yıllar geçse bile pişmanlık duyduğumuz hataların kederi yüreğimizi yakmaya devam eder. “ Keşke bir kez olsun cesaretimi toplayıp da gitme “ diyebilseydim olur pişmanlığın adı . Bazen de “ O anda iki elim kanda da olsa orada olmalıydım “ olur. İnsanın peşini bırakmayan daha nice pişmanlıklar var hayatında. Belki de bambaşka biriyle, bambaşka bir yerde olma ihtimalimizi elimizden alıp götüren pişmanlıklar. Başımızı taşlara vurduran, o güne bir daha dönebilsem nelerimi vermezdim dediren pişmanlıklarımız vardır. Ama ne çare ki hayat durmuyor, giden gelmiyor, yiten  bulunamıyor. Bir yoğun keşke kuşatıyor ruhumuzun el değmemiş yerlerini.

     Zehir gibi pişmanlıklara batıyor insan. Yüreğini yakan bir parçasını koparıp götüren pişmanlıklar kuşatıyor dört bir yanını. Ne yapalım hayat böyle. Belki de pişmanlıklar bizi olgunlaştıran öğretmenlerimiz . Onların da bize anlatmak istedikleri vardır elbet. Pişmanlık çaresiz bir duygu. Belki telafisi vardır ben hiç rastlamasam da. Yine de seviyorum pişmanlıklarımı  Hiç değilse aynı anları bir daha yaşama fırsatım olursa ne yapmam gerektiğini fısıldıyorlar kulağıma .

       Pişmanlıklar her zaman hayatımızın bir parçası olacak galiba. Keşkeleri azaltmaya çalışmak en akıllıcası olacak herhalde. Bu yüzden çok zor hatta bana kalırsa imkansız olmasına rağmen pişmanlıklarımızı bir kenara bırakıp gelecek günlere bakmak gerekir .    

bb

Amacı Olmayan Gemiye Hiçbir Rüzgar Yardım Etmez

     İşleri yolunda giden insanlara " ne kadar da şanslı " , " her zaman dört ayak üzerine düşüyor " vb. ifadeler kullanırız. Ama bu gibi insanların başarılı olmalarının tek sebebi olarak şanslı olmalarını mı gösterebiliriz . Yani yalnızca şansları sayesinde mi başarılı olmaktadırlar .

      Şans diye bir kavramın gerçekten var olup olmadığını bilemeyiz ama varsa bile çalışkan insanları daha fazla sevdiği kesin . Bu yüzden insanların bir şeyleri başarabilmesi için şans beklemek yerine çalışması ve çaba harcaması gerekir. Her insanın bir hedefi olmalı ve bu hedefi gerçekleştirebilmek için adeta koşmalıdır . Bu şekilde bir düşünceye sahip olmayan insanlar hiç bir şey yapmadan hedef belirlemeden istediklerine sahip olmak olmak isteyebilirler.  İşte "Amacı olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez" sözü bu tip insanların beyhude hayale kapıldıklarını anlatan çok güzel bir örnektir.

     Hedefleri olmayan , ne yapmak istediğini bilmeyen , nasıl çalışması gerektiğini bilmeyen insanlara hiçbir şey ve hiç kimse yardımcı olamaz . Çünkü nereye gideceğini bilmeyen bir insanın neyle gideceğinin pek de bir önemi yoktur .

      İnsanlar yaptıkları işte mutlu olmak ve doyuma ulaşabilmek için çalışmak zorundadır . Hiçbir emek harcamadan yattığımız yerden bir şeylere sahip olmayı beklemek boş bir hülyadan öteye gitmez. Kişi sorumluluklarını yerine getirirse ve emeğini eksik etmezse başarı kendiliğinden gelecektir . Hedefleri amaçları olmayan insanlar rüzgarın önünde oradan oraya savrulan kuru yapraktan farksızdır .
bb

Meslek Seçimi İle İlgili Düşüncelerim

    Meslek insanların hayatlarını idame ettirebilmeleri ve hem maddi hem de manevi bir doyum sağlayabilmeleri amacıyla yaptıkları işlerdir. Toplumda kıymet görmek ve saygınlık kazanabilmek için hepimizin bir meslek sahibi olması gerekir.

     Meslek seçimi ufak yaşlardan başlayarak  kafamızı kurcalamaya başlayan bir meseledir. Meslek seçiminde çocukluk yılları oldukça önemlidir. Çünkü bu çağlarda ilgi ve yeteneklerimiz biçimlenmeye başlar ve bu yetenekler yönünde  bir mesleğe gitmeye çalışırız. Meslek seçiminde en önemli husus kendi kabiliyetlerimizin ve ilgi alanlarımızın farkına varmaktır. Bunu başarabilebilen biri gelecekte mutlu olabileceği mesleği yapmayı başarabilir. Örneğin  hiç ilgi alanı olmaması ve yeteneği Bulunmamasına rağmen sırf toplumda kıymet  gören bir meslek diye veya çok para kazandırıyor diye bir meslek seçersek gelecek yıllarda bu meslek bize duygusal anlamda  doyum sağlamayacaktır. Böyle olunca da her gün kalkıp işe gitmek bize eziyetten farksız olacaktır.

     Meslek seçiminde en önemli problemlerden  bir tanesi de ailelerin çocukları kendi istedikleri mesleği seçmeye zorlamalarıdır. Bu çok hatalı bir tutumdur. Kişinin ömür boyu yapacağı bir işi kişinin kendisi değil de anne babası belirlerse bu durum çocuğun ruhsal sorunlar yaşamasına neden olur.

     Meslek seçiminde yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi de çocukların kendilerine bir alana şartlaması ve o alan haricinde  hiçbir şey düşünmemeleridir. Mesela bir çocuk yetenekli olması nedeniyle hep futbolcu olmanın hayallerini kuruyor. Fakat  futbolcu olacağım diye derslerine göstermesi  gereken önemi vermiyor. Böylesi bir davranış biçimi oldukça yanlıştır. Yetenek yalnız başına yeterli değildir. Hangi işi yaparsak yapalım yeteneğimizin yanısıra kültürümüzün ve bilgimizin de bulunması lazım. 

     Meslek seçimi oldukça önemlidir. Bu nedenle iyi araştırılması ve değerlendirilmesi gerekir. Mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak için kendimizi iyi tanımalı ve kişiliğimize İdeal mesleği seçmeliyiz. Yaptığımız işin bizi hem madden hem de manevi olarak tatmin etmesi gerekir. Meslek seçerken ailelerimizin görüşlerini almalıyız ancak kendi düşüncelerimizi de önemsemeliyiz. 

bb

Zamanın Önemi

     Zaman insanların sahip olduğu en değerli varlıklardan olmasına rağmen birçok insanın da kıymetini layıkıyla anlayamadığı kavramların başında gelmektedir.

     Hayatta kaybedilen birçok şeyin telafisi mümkünken boşa harcanan bir saniyenin bile geriye döndürülmesi mümkün değildir. Sağlık bile kaybedildiğinde yeniden kazanılabilirken zamanın geri döndürülebilmesi mümkün değildir. Zamanın değerini en iyi herhalde yaşlı insanlar anlayabilir. Çünkü önlerinde kalan vaktin azlığını onlar gençlere göre daha iyi anlayabilir ve geçmişte yaptıklarının faydalı ya da zararlı olduğunu gençlerden daha iyi değerlendirebilir. Ömrünü faydalı işlerle harcamış bir insanın çaresizliğini bir düşününsene. Ömrünün sonuna gelmiş ama dönüp de geriye baktığı zaman elle tutulur bir icraatı olmamış. Böylesi insanlar kıymetini bilmediği zamanda unutulup gitmeye mahkum olur. Zamanın değerini iyi bilen kişiler ise yaptıkları işler ve bıraktıkları eserlerle öldükten sonra bile faydalı olmaya ve hayırla anılmaya devam ederler. Bu yüzden yaşadığımız anın kıymetini en iyi şekilde bilmeli ve zamanımızı faydalı işlerle doldurmaya gayret etmeliyiz.

      Belli bir miktarda olan her şeyin bitmeye mahkum olması gibi ömür de bir gün mutlaka sona erecektir. Bu sınırlı zamanı en verimli ve değerli şekilde kullananlar gönül rahatlığı içinde dünyadan göçerken zamanının boş uğraşlarla harcayanlar ise hiç bu dünyaya gelmemiş gibi silinip gideceklerdir.

Zamanın Önemi İle İlgili Sözler

Zamanı ve sözleri dikkatsizce kullanma ikisi de geri alınamaz. ( Anonim )
Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. (Arthur Schopenhauer)
- Zamanı öldüren, işi de öldürür. (Bertie Charles Forbes)
- Hayat bozuk para gibidir, dilediğinizce harcayabilirsiniz ama sadece bir kez... ( Cervantes )
- Zaman büyük bir öğretmendir, ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür. ( Curt Goetz )
- Sonsuzluk, zamanın sonsuz bir akışı değildir; fakat zaman uzun bir dönemin içinde, kısa bir parantezdir. ( John Donne )
- Zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, en çok zamanın kısalığından şikayet ederler. (Jean de La Bruyere )



bb

Her İşi Zamanında Yapmak

     Zaman geri getirilmesi imkansız bir hazine gibidir. Bu sebeple zamanın kıymetini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Zamanın kıymetini iyi bilmek her işi zamanında yapmakla mümkün olabilir.

     Her işimizi en uygun zamanda yapmalıyız. Acelecilik ederek vaktinden önce yapmaya çalıştığımız işler başarısızlıkla sonuçlanır. Bu şekilde alelacele, plan program yapmadan girişilen işlerin sonu hüsran ve pişmanlık olur. Mesela karıncaların yaz boyu çalışmadan beklediğini kışın yiyecek aramaya çıktığını düşünelim. Ya da sabaha karşı öterek insanları uyandırması gereken horozların gecenin bir yarısı ötmeye başladığını hayal edelim. Zamanlamaları yanlış olan bu davranışların sonu elbette hüsranla sonuçlanacaktır.


     Hayatta başarılı olabilmenin şartlarından biri de dakik olmaktır. Yani hangi gün ne zaman ne yapacağımızı iyi bir biçimde planlamalıyız. Planlarımızı yaptıktan sonra da bu plan dahilinde hareket etmeye çalışmalıyız.


     İşlerini zamanında yapmayan insanlar birçok sorunla karşılaşır. Bu sorunların en başında düzensiz bir yaşam gelmektedir. Her işi erteleyen insanlar gibi vaktinden önce yapmaya çalışan insanlar da aynı şekilde düzensiz bir hayat yaşarlar. Düşününsene kelebekler kozalarından vaktinden önce çıksalardı yaşayabilirler miydi? İşte bu sebeple her işimizi uygun zamanda yapmaya çalışmalıyız. Ne erken ne de geç. Hep vakitli hareket etmeliyiz. 
bb

Çocuklara Kitap Okuma Alışkanlığı Kazandırma

     Kitap okumak yalnızca öğrencilik yıllarında yapılan bir etkinlik değildir. Kitap, okumayı öğrendiğimiz çocukluk yıllarından başlayan ve ömür boyu devam eden bir iştir. Bu yüzden okuma alışkanlığı çocuklarımıza kazandırmaya çok özen göstermeli ve bunu yaparken de çok dikkatli olmalıyız.

     Çocuklar yaşlar gereği bu dönemde somut nesnelere karşı daha ilgilidirler. Bu yüzden bu dönemde okuma alışkanlığı kazandırırken onlara daha renkli kitaplar vermeliyiz. Bu tür kitaplarla daha fazla vakit geçirmek isteyeceklerdir. kitap okuma alışkanlığı kazandırırken dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta da çocuğu iyi tanıyıp onun ilgi alanlarına uygun kitaplar seçmektir. bu sayede çocuk daha merakla ve ilgiyle kitabı okuyacaktır. Mesela maceracı yapıya sahip bir çocuğa bu türe uygun kitaplar almak onu kitap okumaya karşı olumlu güdüleyecektir. Ya da hayvanlara veya bilime ilgi duyan çocuklara bu özellikte kitaplar olmak onun okuma alışkanlığı kazanmasında çok önemli olacaktır.

     Kitap okuma sevgisi kazandırma da önemli bir nokta da kitabı çocuğa bir ödev olarak göstermemek bir eğlence ve öğrenme aracı olarak tanıtmaktır. bu kitap üç günde bitecek vb. ifadeler çocuğu kitaptan uzaklaştırabilir. o okudukça onu teşvik etmek çok basit sorular sorup verdiği cevapları ilgiyle dinlemek ve onu taktir etmek okuma isteğinin artmasını sağlayacaktır.


     Çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırma da bize düşen en önemli görev herhalde örnek olabilmektir. Çünkü çocuklar bizim gibi olmaya çalışır. Biz okursak, biz kitap dostu olursak onlarda kitapları sevecektir. Her gün onlara bekçilip edip okuyup okumadıklarını denetlemek yerine bir kitap da biz alıp beraber okumalıyız. bu sayede okuyan ve kitapları seven bir nesil oluşturabiliriz.
bb

Derdini Söylemeyen Derman Bulamaz

     Dertsiz insan var mıdır? Acaba dünyada. Elbette yok. Hepimizin birtakım sıkıntıları var. Kiminin maddi, kiminin manevi, kiminin sağlık... herkesin birçok konuda sıkıntıları var.

     Bazı insanlar var ki sıkıntılarını içine atar, kimseye bir şey söylemez adeta kendi derdi ile baş başa kalır. Böyle bir tutup çok yanlıştır. Dertlerimizi, sıkıntılarımızı paylaşmazsak çoğu derdimize bir çözüm bulamayız. Her insan dostluklar, arkadaşlıklar kurar. Dostlar ve arkadaşlarla nasıl ki sevinçlerimizi, hayallerimizi paylaşıyorsak, sorunlarımızı ve sıkıntılarımızı da paylaşmalıyız. Zaten paylaştığımız insanlar gerçek dostsa bize karşı kayıtsız kalamazlar.

     Dertleri içine atıp kimse ile paylaşmamak çok yanlıştır. Çünkü dertler içimizde gittikçe büyür ve üzerimizde büyük bir psikolojik baskı oluşturmaya başlar. Bu baskı zamanla yanlış davranışlar yapmaya itebilir. Yaşadığımız bunalım neticesi olarak bir anlık hata ile çok kötü şeyler yapabiliriz.


     Hiç kimse sadece kendinin dertli olduğunu zannetmemeli. Dünyada herkesin türlü türlü dertleri var. Bir derdimiz olduğu zaman sanki bunu yaşayan tek bizmişiz gibi içimize kapanacağımıza değer verdiğimiz insanlarla paylaşarak onlardan yardım istemeliyiz. Yardım istemeliyiz ki derdimize derman bulabilelim. 
bb

Akıl Tamamlandı mı Söz Azalır

      "Boş teneke çok ses çıkarır" atasözünü duymuşsunuzdur. Bu atasözü kendini geliştirmemiş, okumamış, öğrenmemiş insanların çok konuştuklarını ve konuşmalarının da gürültüden başka bir işe yaramadığını ifade etmektedir.

     "Akıl tamamlandı mı söz azalır" sözü  de insanların kendini geliştirdikçe, okudukça, öğrendikçe nerede konuşması nerede susması gerekeceğini daha iyi anladığını ifade etmektedir. Akıl geliştikçe insan konuşmak kadar hatta konuşmaktan da daha önemli bir şeyin olduğunu öğrenir. Konuşmaktan daha değerli bir şey varsa o da susmak ve dinlemektir. İnsan olgunlaştıkça ve aklını kullanmayı öğrendikçe bu gerçeği fark eder ve her konuda aklını söylemektense bilmediği konularda bilenleri dinlemeyi tercih eder. Bazı insanlar her konu hakkında konuşmayı büyüklük zannederler. Ama hiç kimse her konuda geniş bilgi sahibi olamaz. Bilmediğimiz bir konuda bilgiç bilgiç konuşmaya çalışırsak hem kendimizi rezil ederiz hem de bizi dinleyenlerin gözündeki itibarımız düşer.


     Konuşmayı bilmek kadar dinlemeyi de bilmek gerekir. Sözlerimizin bir derinliği bir manası yoksa laf olsun diye konuştuğumuz sözler israftan başka bir şey değildir. Boş konuştukça ses kirliliği yapmak dışında bir şey veremeyiz çevremize. Susmamız gereken yerde susup konuşanları dinlemek ve öğrenmeye çalışmak insan için çok faydalı ve değerli bir özelliktir.

bb

Merak İle İlgili Kompozisyon

      Merak bir varlık, kavram ya da düşüncenin ne olduğunu anlama çabasıdır. Herkeste dozu farklı farklı olsa da merak duygusu vardır. Kimileri hemen hemen her şeyi merak ederken kimileri de belli konulara karşı daha meraklı olurlar.

     Merak bir yönü ile ilgile çok gerekli ve faydalı bir duygu olmasına rağmen bir yönü ile de zaralı bir duygu olabilmektedir. Merak duygusunun faydası insanlığın gelişmesi ve yeni bilgilerin kazanılması ile iledir. Teknoloji ve bilimsel gelişmelerin bu kadar ilerlemesinin sebebi insanlardaki merak duygusudur. İnsanlar merak etmeseydi yeni yeni buluşlar yapılamaz, insanlık hep yerinde sayardı.



     Merak duygusu bazen de olumsuz bir huy olarak karşımıza çıkar. İnsanların özel hayatları ile ilgili bir merak hiç kimse tarafından hoş karşılanmaz. Hiçbirimiz bizim özel yaşamımızla ilgili konuları sürekli öğrenmeye çalışan birinden memnun olmayız. Bu tür bir merak içerisinde olanlar başkalarının hayatına çok fazla müdahil olurlar ve çevrelerine rahatsılık verirler.


      Merak duygusu insanlardaki tüm duygular içerisinde en ilginç olanlarındandır. Belki de insan sadece aklı olan bir varlık olsaydı bu derece bilimsel bir gelişimi sağlayamazdı. Ne kadar zeki olursak olalım merak duygusundan yoksun isek araştırma ve yenilikler yapma ihtimalimiz zayıf olur. Merak eden araştıran sorgulayan insanlar yeni buluşlara ve hayatı kolaylaştıran gelişmelere imza atabilir. 
bb

Karanlığa Küfredeceğine Bir Mum da Sen Yak!

     Öyle insanlar vardır ki sürekli toplumsal sıkıntılardan dertlenir, devamlı bir şeylerin yanlış olduğundan dem vurur, her zaman eleştirebilecek bir şeyler bulur. Kendisi ise hem bu eleştirdiklerini yapar hem de eleştirdiği şeyler düzeltmek için hiçbir çaba göstermez.

     "Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak" sözü etrafımızda gördüğümüz yanlışlıkları, eleştirilecek hususları yalnızca dile getirmekle kalmamaız gerektiğini daha önemli olanın bu yanlışların düzelmesi için elimizden gelen çabayı göstermemiz gerektiğini ifade etmektedir. Yanlışları söylemek, hep eleştirmek en kolay olan yöntemdir. Bunu toplumun hemen hemen hepsi zaten yapmaktadır. Gerçek manada faydalı olan ise bu yanlışlıkları gücümüzün yettiği kadarıyla düzeltmeye çalışmaktır. Bir insan ben tek başıma ne yapabilirim, benim elimden bir şey gelmiyor ki sözlerle işin içinden çıkmaya çalıştığında yalnızca vicdanını rahatlatmaya çalışıyor demektir. Çünkü herkesin yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır.


      Herkes karamsal olduğunda herkes gidişatın kötü olduğundan bahsettiğinde toplum karanlığa gömülür. İçinde bulunduğumuz ve hayatımızı sürdürdüğümüz, bir parçası olduğumuz bu toplumda hepimizin bazı sorumlulukları vardır. Çünkü bir organın hastalanması nasıl ki tüm vücudu etkiliyorsa birkaç kişinin bozulması da tüm toplumu etkiler. Hepimize düşen görevde sürekli şikayet etmek yerine harekete geçerek şikayet ettiğimiz konuların çözülebilmesi için çaba harcamaktır. 
bb

Kitap İstikbale Yollanan Mektuptur


     Kitap insanoğlunun yazma serüvenine başlamasından bugüne kadar her zaman varlığını korumuştur. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insanların kitaptan vazgeçmeleri mümkün değildir. Çünkü okumak insanları hem bilgilendiren hem de farklı alemlere götüren bir araçtır. Kitaplardan daha hızlı bir araç görmedim insanları dünyanın bir ucundan bi ucuna götüren.

     Cemil Meriç "Kitap istikbale yollanan mektuptur." diyor. Evet kitaplar yalnızca yazıldığı dönemi değil yüzlerce yıl sonrasını da etkiler. Düşününsene yüzlerce yıl önce yazılmış bir kitabı okuduğunuzu. Adeta şu an sizin için yazılmış gibidir. Mesela Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lugati't-Türk'ü ya da Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnamesi okudukça adeta bugünün insanına bir şeyler anlatmak ister gibi. Sanki bu eserleri okuyunca günümüz insanına tarihinin kıymetini, dilinin kıymetini bil demek istiyor.

     Kitaplar geleceğe bırakılan en güzel miraslardır. Okuyanlarına yüzlerce binlerce yıl önceden gönderilmiş mesajlar gibidirler. 
bb

Öfke İle İlgili Kompozisyon

     Bir olaya karşı vermiş olduğumuz aşırı sert tepkilerden biridir öfke. Kızgınlıkla ne yaptığımızı ne söylediğimizi sağlıklı bir biçimde değerlendiremeyiz. Böylesi zamanlarda insanların karşısındaki insanı incitmesi çok kolay olabilmektedir.
     Sabırsız ve tahammül seviyesi düşük insanların en belirgin özelliklerimden biridir öfke. Öfkesine yenik düşen insan adeta kendini kaybeder ve ağzından çıkanları kulağı duymaz olur. İnsanlar öfke anında kendilerini o kadar kaybederler ki adeta bambaşka bir insana dönüşüverirler. Tabiki söyledikleri sözler karşısındaki insanın kalbinde tamiri zor yaralar açılmasına sebep olur.
    Her duygunun zamanla hafiflediği gibi öfke de bir müddet sonra kaybolur gider. Öfke kaybolunca bir pişmanlık kaplar isanın yüreğini. Sinirle söylenen sözler hatırlanmaya başladıkça yapılan hatanın ezikliği başlar. "Keşkeler, niçinler" ardı ardına sıralanmaya başlanır sonra. "Ben ne yaptım ?" diye kendi dendimize söylenir dururuz. Bir anlık hiddetin bedelini yıllar boyu unutulmayak bir hata ile sonlandırmanın üzüntüsü yaşanır.
   Öfke böyledir işte. Kasırganın ardından harap olan bir şehre benzer etkileri. Ve her öfke sonunda pişmanlıkla ve kaybedilen ya da ağır yara alan dostluklarla sona erer. Bu yüzden atalarımız "Öfke ile kalkan zararla oturur" demişlerdir. Eğer zarar etmek istemiyyorsak biraz olsun kendimize hakim olmaya çalışalım ve öfke anında adeta bir ölü gibi olmaya çalışalım.



Öfke İle İlgili Söylenmiş Sözler

*Öfke ile kalkan, zararla oturur…(Türk Atasözü)
*Öfke afet getirir…(Hz. Ali)
*Öfke rüzgar gibidir, Bir süre sonra diner; ama birçok dal kırılmıştır bile…(Hz. Mevlana)
*Öfke aklın ışığını savuran bir rüzgardır…(R. G. Ingersoll)
*Öfke domino taşları gibidir. Biri düşer, sakinleşir, belası hızla yol alır…
*Öfke ekilen yerden pişmanlık biçilir…(Alessandro Manzoni)
*Öfke güneşi bile söndürür ama sadece sizinkini. Başkalarının güneşi yine parıldamaya devam eder…
*Öfke harap bir binaya benzer; nereye devrilirse orası da yıkılır…(Francis Bacon)
*Öfke ile beraber akıl da uçup gider…(Lessing)
*Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır. Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder…(Hacı Bayram Veli)
*Öfke kafadaki ışığı söndüren bir rüzgardır…(R. Green Ingersoll)
*Öfke kısa bir deliliktir…(Horace Mann)
*Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan, ömrü heder edersin…(Yusuf Has Hâcib)
*Öfke yabani ot, nefret ağaçtır…(St. Joreme)
*Öfke, aptalları akıllı yapar; ama yoksul bırakır…(Francis Bacon)
*Öfke, dilin beğinden hızlı çalıştığı tek durumdur…
*Öfke, elimizde tuttuğumuz kızgın bir taş gibidir. Onu taşımakla ancak ve ancak kendimize zarar veririz…
*Öfke, insanı arkasına onlarca vagon eklenmiş, son hızla giden bir trene çevirir. Fren yapsan da hemen duramazsın…
*Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır. Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder…(Hacı Bayram Veli)
*Öfke, kötü bir öğütçüdür…(George Bernard Shaw)
*Öfke, sizi yalnızlığa hapseder. Koğuş arkadaşı olarak da geveze bir vicdanı yanınızda bırakır…
*Öfkelenmek beşeri bir olaydır, fakat bilahare sakinleşmemek ve affetmemek ayıplanacak iğrenç bir harekettir…(Sales)

*Öfkeli bir insan daima zehir ile doludur…(Konfüçyüs)
bb

Ülkemiz ve Dünya İçin Barışın Önemi

     Dünya yaratıldığından belli bazı insanların egoları yüzünden türlü savaşlar görmüştür. İktidar hırsı, en büyük olma tutkusu, her şeye sahip olma hevesi insanları başkalarının hayat hakkını yok etmeye yöneltmiştir.

    Marcus Tillius Cicero " En kötü barış en haklı savaştan iyidir" diyor. Evet şartları ne olursa olsun barış içerisinde yaşamak savaşmaktan daha iyidir. Savaş bir ülke için en son çıkış yolu olarak görülmelidir. Yani bir ülke başka bir ülke tarafından tehtit altındaysa ve artık bu tehtit zarar verme noktasına geldiyse artık savaş kaçınılmaz olmalıdır. Aksi taktirde saldırgan bir tutum içerisinde ortada bir tehtit bulunmamasına rağmen her yere hakim olma duygusu ile insanları savaşın kucağına atmak büyük bir hatadır.

     İnsanoğlunun doymaz kibri ile çıkardığı savaşlardan tarih boyunca en çok acı çekenler çocuklar, kadınlar ve yaşlılar olmuştur. Daha gözlerini yeni açan bebeklerden tutun da, anne babasından başka insan tanımayan küçücük yavrular savaşın kara yüzünü görmektedir. Küçücük yaşlarında açlığa, sefalete, ölüme mahkum eden savaşlara kurban olmaktalar.


     İnsanlar neyi paylaşamaz bilinmez ama galiba dünya var oldukça savaşlarda var olacak. Biz yine de elimizden geldiği kadar savaşın kötülüğünü elimizin değdiği yere kadar anlatmalıyız. Barış bir ülkede mutluluğun, refahın artması demektir. Barışın olduğu yerde mutluluk ve huzur da olur. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi "Yurtta barış, dünyada barış!"
bb

Paylaşmak

     Paylaşmak insanın elindekileri başkaları ile bölüşebilmesi anlamına gelir. Paylaşmayı bilen insan kendine ait bir şeyden başkalarına verebilmeyi becerebilen insandır.

     Paylaşımcı insanlar bencillik duygularından uzaklaşabilmiş kişilerdir. Bazı insanlar vardır ki kendine ait bir şeyden başkalarına vermeyi adeta canından bir para koparmak gibi düşünürler. Oysa paylaştığımız şey eksilmiş gibi gözükse de bize çok şey katar. Mesela paylaştığımız insanla aramızda büyük bir sevgi bağı kurulmasını sağlar. Bu az şey midir? Paylaşımcı insanlar çevresindekiler tarafından çok sevilir. Böylesi insanlar herhangi bir konuda yardıma ihtiyaç duyduklarında herkes seve seve ona yardıma koşar.



     Paylaşmak karşılık beklemeden olur. Yani ben bunu vereyim de o da şunu bana şunu verir gibi bir anlayış paylaşmak değil değiş tokuştur. Biz hiçbir çıkar beklemeden paylaşmasını bilmeyiz. Bunu başarabilirsek zaten bizim istememize gerek kalmadan karşımızdaki de kendinden bir şeyler vermek ister bize.


     İnsanlar arasında sevgiyi, muhabbeti, dayanışmayı artıran en güzel vasıflardan biridir paylaşmak. Paylaştıkça sevgimiz de çoğalır. Birbirimize olan güvenimiz ve desteğimiz de çoğalır. İslam dinindeki zekat ve fitre gibi ibadetler de paylaşmanın bizim hayatımızdaki en güzel örneklerindendir. Bu gibi güzel davranışlarla zengin, fakir herkes yardımlaşma ve dayanışma bilinci kazanır. Toplum olarak daha mutlu ve huzurlu bir hale geliriz. Paylaşmaktan korkmayalım. Paylaştıkça daha sevgi ve merhamet dolu bir insan olacağımızı unutmayalım. 
bb

Köylü ve Şehirli Arasındaki Benzerlikler Farklılıklar

     Köy ve şehir insanların yaşadığı yerleşim yerlerine verilen addır. Bu iki yer arasında benzerlikler olduğu gibi farklılıklar da vardır. Bu farklılıklar hem yerlerle ilgilidir hem de bu yerlerde yaşayan insanlarla ilgilidir.

     Köylü ve şehirli arasındaki farklılıkların en başında yaşam tarzı gelir. Köyde yaşayan insanlar doğayla daha iç içe bir yaşam sürdürürken şehir halkı doğadan biraz uzaktır. Köyde yaşayan insanlarla şehirde yaşayan insanlar geçim kaynakları açısından da farklılık gösterirler. Köydeki insanlar tarım ve hayvancılıkla geçinirken şehirlerde sanayi, hizmet, esnaflık vb. birçok iş kolu gelişmiştir.

     Köyler akrabalık, komşuluk vb. Sosyal ilişkilerin daha kuvvetli olduğu yerlerdir. Çünkü az sayıda insan olması köylerde ilişkilerin daha kuvvetli olmasını sağlamaktadır. Şehirlerde ise sosyal faaliyetler daha çeşitlidir. Eğlence, spor, sanat ve daha birçok alanda şehirlerde imkanlar çok fazladır.



     Köyler doğal yaşamın kendini hissettirdiği yerler olması ve teknolojiden daha uzak olması sebebiyle havası, suyu temiz yerlerdir. Bu yönüyle daha sağlıklı ve rahat bir yaşam imkanı sunar. Köylerde insanlar stresten daha uzak bir yaşam sürerler bu da köyü avantajlarından biridir.

     Köy ve şehrin avantajlı yönleri olduğu gibi dezavantajlı yönleri de vardır. Köyler bizlerin gıda ve hayvan ihtiyaçlarını karşılarken şehirlerde sanayi, teknoloji vb. İhtiyaçları karşılamaktadır. Bu sebeple her iki yerleşim yeri ve buralarda yaşayan insanlar ülkemiz için çok önemli ve değerlidir.


bb

Güven Tek Kullanımlıktır

      Güven tek kullanımlıktır diye bir söz duydunuz mu bilmiyorum. Bir kere güveninizi kaybettiniz mi bir daha bu güveni sağlamak mümkün müdür? Mümkün değildir elbette. Nasıl ki kırılan bir bardak tekrar eskisi gibi olmazsa sarsılan bir güvende ilk baştaki gibi sağlam olmaz.

İnsanlar her zaman güvenmek ister. Sevdiğine, ailesine, arkadaşlarına, ortağına kısacası iletişim içerisinde olduğu herkese güvenmek ister insanoğlu. Adeta hayatımızı mutlu yaşayabilmemiz için bir sigorta görevindedir güven. Güvendiğimiz sürece her güçlüğe rahatlıkla karşı koyar, her şeyi başarabileceğimize inanırız. Ancak güvenimizi sarsan bir şeyle karşılaştığımızda adeta omuzlarımız düşer, rüzgarın önünde oradan oraya savrulan bir yaprak gibi güçsüz hissederiz kendimizi. 



Mesela eşine sonsuz bir itimat duyan birinin güveninin boşa çıktığını düşünün. Bu insan için adeta dünya başına yıkılmış gibi olur. Ne yapacağını kime derdini anlatacağını şaşırır kalır. Hayata küser adeta.


Güven mutluluk ve huzur için en gerekli duygudur. Sadık kalanlar için sonsuz bir mutluluk olurken sahip çıkamayanlara azap verir. Değerini bilemeyenleri yalnızlığa ve vicdan azabına iter. Bir kere sarsıldı mı bir daha doğrulması çok zor olur. Bu yüzden unutma ki güven tek kullanımlıktır. 
bb