Deneme Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deneme Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Başarmak

     Başarmak kavramını en kısa ve net olarak şu şekilde tanımlayabilirim: Başarmak varmak istediğimiz hedefe ulaşabilmek demektir. Demek ki başarılı olmaktan daha önce gelen bir şey var ki o da hayatta bir amacımızın olması.

     Hepimizin kısa vadeli ya da uzun vadeli olsun birtakım hedefleri var. Mesela gün içerisinde yapmak istediğimiz işleri kısa süreli hedefler olarak tanımlayabilirken uzun zaman ötesine ilişkin hedeflerimize de uzun vadeli hedefler diyebiliriz. Hayatımıza anlam katabilmek ve değerli bir hayat yaşayabilmek için hedeflerimizi gerçekleştirme yolunda gereken çabayı göstermeliyiz. Azimle çalışıp ulaştığımız noktada duyacağımız başarının verdiği lezzet tarif edilemez. Küçücük çocukları bir gözlemleyin. Onların masum dünyasında başarmanın verdiği lezzeti çok net bir şekilde gözlemleyebilirsiniz. Bir yapbozu birleştirince ya da bir merdiveni çıkınca ne kadar da mutlu olurlar. İşte bu mutluluk başarabilmenin verdiği hazır. Başarılı insanın kendine olan güveni artar ve değerli bir birey olduğunu iliklerine kadar hisseder.

     Başarmak bu kadar değerliyken hayatımızda ya da çevremizde onlarca başarısızlık örneği görürüz. Bunun sebebi herhalde ciddiyetsizlikle alakalı. Çoğumuz yaptığımız işlere gereken önemi ve kıymeti vermemekteyiz. Üstünkörü yaptığımız, son dakika alelacele bitirdiğimiz, kendimizi hiç zorlamadan yaptığımız işlerle doludur hayatımız. Böyle olunca da başarı gelmiyor elbette. Başarı olması için alın teri gerekli, rahatımızın bozulması gerekli. Yattığımız yerden başarı beklersek çok iyi uykucu olmak gibi bir başarı elde edebiliriz ancak.



     Hayatımızı kaliteli hale getiren başarılar tabiki bu kadar önemli olunca seçici de olacaktır. Kimi seçecek peki?  Elbette kendini isteyeni, kavuşmak için fedakarlık gösterenleri seçecektir. Kıymetimşzin farkına varabilmek için hangi işi yaparsak yapalım amacımız başarılı olmak olmalıdır.bb

Cömertlik

     Cömertlik eli açık olmak, başkalarına yardım etmeyi sevmek, kendinden bir şeyler vermeyi becerebilmek gibi anlamlara gelir.

     Cömertlik diyince aklımıza çok fazla yardımda bulunan insanlar gelir. Çevremizde çok büyük miktarlarda yardımda bulunan insanlara şahit oluruz. Bazıları vardır ki onlarca insana büyük meblağlarda yardım yapar. Elbette bu önemli ve güzel bir davranıştır. Ama cömertlik daha farklı bir durumdur. Mesela şu örnek üzerinde düşünelim. Okyanustan bir bardak eksilse bu okyanusa ne kadar zarar verir. Elbette ki okyanus bu durumdan çok cüzi bir şekilde etkilenir. Bir de bir bardak suyun çoğunun eksildiğini düşünelim. Kayıp daha fazladır. İşte cömertlik çok vermekten ziyade elimizdeki birçok şeyi gözümüzü kırpmadan başkalarına verebilmektir. Trilyonları olan birinin bir milyar yardımda bulunması mı daha cömertçe bir davranıştır yoksa yüz milyonu olan birinin elli milyonunu bağışlaması mı? Elli milyon bir milyarın yanında küçük bir meblağ olmasına rağmen bağışlayanın mal varlığının yarısı olması sebebiyle daha cömertçe bir davranıştır.


     Cömertlik zannedildiği kadar kolay bir davranış değildir. İnsan ne kadar zengin olursa olsun kalbinde cömertlik duygusu yoksa başkasına dişini temizlediği kürdanı vermek bile zor gelir. Cömertlik duygusu olmayan insanların başkalarına bir şeyler vermek söz konusu olduğunda adeta elleri titrer.


     Cömert insanlar başkalarından bir şey almak yerine hep kendinden bir şeyler vermeyi severler. İnsanlar da cömert olanlara karşı daha fazla sevgi ve saygı beslerler. Bizler de elimizden geldiği kadar cömert bir insan olmak için gayret göstermeliyiz. 
bb

Yozlaşıyoruz !...

     Yozlaşma sözlük anlamı olarak bir şeyin özelliklerini kaybetmesi, özünün dışına çıkması gibi anlamlara gelmektedir.

     Küreselleşen dünya diye bir ifade var. Hepimiz mutlaka bir yerlerde duymuşuzdur. Dünyanın küreselleşmesi demek dünyanın diğer ucunda meydana gelen bir olayı anında duymamız, yeni çıkan bir üründen hemen haberimizin olması, bir moda akımının saniyeler içerisinde bizi de etkilemesi demektir. Örnekler çoğaltılabilir. Televizyon, internet vb. aracılığı ile insanlar istenilen yönde düşünmeye, giymeye, beslenmeye kısacası istenilen yönde yaşamaya yönlendirilmektedir. Bu durum yerel kültürlerin yok olmasını beraberinde getirmektedir. Dış kaynaklı bu etkilenmeler birçok kültürü ele geçirdiği gibi bizim kültürümüz açısından da çok önemli bir tehdit haline gelmiştir.



     Dilimiz, örf ve adetlerimiz, giyim kuşamımız, eğlenme anlayışımız, özel günlere bakışımız gibi aklınıza gelebilecek daha onlarca alanda yozlaşma alabildiğine hızlı bir biçimde devam etmektedir. Mesela konuşmalarının arasına yabancı kelimeler katmayı marifet zanneden bir Türk genci kültürüne verdiği zararı anlayamamaktadır. Bunun sebebi de yine yozlaşmanın etkisi ile insanların milli ve dini değerlerden uzaklaştırılmasıdır. Her açıdan yozlaşmış bir kültürün bireyleri için hayatın anlamı sürekli tüketim, eğlence ve yeme içme haline gelmiştir.


      Yozlaşma tüketime dayalı hale getirilmek istenen dünyada, insanlığa hükmetmek isteyen efendilerin en büyük silahıdır. Tüm insanları tek tip -düşünmeyen, sorgulamayan- hale getirmek amacıyla sürekli bir yozlaştırma faaliyeti sürdürülmektedir. Aklı başında bireyler olarak bizlere düşen milli kültürümüze sahip çıkmak ve bizim olan değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktır. 
bb

Kendine Yapılmasını İstemediğin Bir Şeyi Başkasına Yapma!

     "Empati" diye kavramı birçoğumuz duymuşuzdur. Yani kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyarak onun duygularını anlamaya çalışma. Ama kişinin karşısındakini anlayabilmesi için önce kendini tanıması gerekir.

     Hepimiz birey olarak farklı duygulara sahip olsak da insan olarak hepimizin ortak yönleri vardır. Hiç kimse kendine hakaret edilmesini kabullenemez mesela. Bunun gibi daha yüzlerce ortak özelliğimizi sayabiliriz. Bu yüzden kendini iyi tanıyan ve bir "insan" olarak nelere kırılabileceğini bilen bir kişi karşısındakine de saygılı olur mutlaka. Ahlakın temelinde "kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma" düsturu yatar. Çünkü insan hoşlanmadığı bir şeyi başkasına yaptığında ondan olumlu tepkiler bekleyemez. Mesela çoğu insan kendisine lakap takılmasından hoşlanmaz. Fakat bazı insanlar vardır ki karşısındaki insanın duygularını dikkate almadan ona olur olmaz lakaplar takar. Belki rahatsız olan kişi bunu doğrudan söyleyemez ama vücut dili ile belli eder. Bizlere düşen kendimiz nasıl ki böyle bir durumda rahatsızlık hissediyorsak başkaları da rahatsız olabilir diye düşünmektir. Yani biraz ince düşünceli olmalı insan. Bencillik edip yalnız kendini mutlu etmek derdinde olmamalı. Herkesin kişisel yapısına saygı duymalı.




     Toplum içerisinde saygı duyulan ve sevilen bir insan olmak için başkalarına saygı göstermemiz zaruridir. Saygının en kolay ve kestirme yolu da bizi rahatsız edecek bir davranışı başkalarına yapmamaktan ibarettir. 
bb

Sabır

     Bizi, tabiri caizse mutluluğa boğan anlar hayatta var mı? Tabi ki var. O zaman her şey nasıl ki zıttıyla var olabiliyor  ve anlam kazanıyorsa mutluluklar da üzüntülü zamanlar olduğu için değer kazanıyor.

     Hayatımızdaki güzelliklere karşı nasıl ki seviniyor ve şükrediyorsak zor zamanlarda da sabır göstermeyi bilmeliyiz. Dikkat ettiniz mi bilmem ama hiç birimiz mutlu bir olay karşısında "of bu ne kadar mutluluk, yeter ya" demeyiz. Ama işler istediğimiz gibi gitmezse hemen isyan bayrağını çekeriz ve "hep benim başıma gelir zaten, neden ben" gibi sözlere sarılırız. Aslında biz öyle zannederiz. Aslında herkes üzülür, herkesin hayatında zaman zaman acıklı olaylar yaşanır. Bazıları bu durumu sağlam bir irade ve sabırla göğüslemesini bilirken bazıları da hayata küser adeta şartelleri indirir.

     Sabır konusunda o kadar çok atasözü ve vecize vardır ki insanları bu konu ile bu kadar fazla ilgilenmesi bana sabrın çok önemli olduğu kanaatini verir. Elbette sabır çok önemlidir çünkü insanlar çok üzüntülü bir hadise yaşadığında adeta uçurumun kenarına gelir. Kimisi sabır gösterir ve uçurumdan uzaklaşmasını başarır kimi de sabredemediği için ruh dünyasını karanlıklara boğar.


     Unutmamak lazım ki vakti gelmeden hiçbir şey meydana çıkmaz. Biz ne kadar sabırsız olsak da bazı şeylerin gerçekleşmesi bizim elimizde değildir. Bu sebeple hayatı kendimize zehir etmemek için sabırlı olmayı mutlaka öğrenmeliyiz.
bb

Tutarsızlıklarımız

     Kişinin söyledikleri ile davranışlarının birbiri ile uyumlu olmamasını tutarsızlık olarak adlandırabiliriz. Tutarsız insanların dillerinden düşürmediği sözleri hayatlarına uyguladıklarının maalesef göremeyiz.

     Toplum içerisinde tutarsızlıklar hemen hemen her kesimde görülmektedir. Birçoğumuzun ateşli biçimde savunduğu, kimseye laf ettirmediği değerler vardır. Birisi savunduğumuz değerleri eleştirmeye kalktığında hemen onu susturur konuşturmayız. Örneğin halkının çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak yapılan anketlerde kendimizi muhafazakar olarak adlandırırız. Ancak başka bir anket yapıldığında çoğunluğumuzun çeşitli sebepler öne sürerek ibadetlerimizi düzenli yapamadığımızı ifade ettiğimizi görürüz. İşte bu tutarsızlığın güzel bir örneğidir. Başka bir örnek olarak da hepimizin gururla söylediği "Atatürkçüyüm" ifadesini gösterebiliriz. Birçoğumuz kendini Atatürkçü olarak tanımlar ama neredeyse hepimiz Atatürk'ün "Beni anlamak demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir"  sözünden bihaber gibi Atatürkçülüğü şekilcilikle özdeşleştiririz. Toplum olarak hemen hemen her alanda bu tutarsızlıkların onlarcasına şahit olmamız mümkün. Neredeyse her gün rastladığımız bir tutarsızlık da herkesin temizliğin öneminden bahsetmesine rağmen sokaklarımızın pislikten geçilmemesidir.



     Bana göre tutarsızlıkların en önemli sebebi insanların inandığı gibi yaşamaması. Şartlara göre fikirlerinden taviz vermesi kısacası işine geldiği gibi hareket etmesidir. Bu tutarsızlıklar hepimizin hayatında vardır ve işin ilginç tarafı birçoğumuz farkında bile değiliz. 
bb