Rezonans Kanunu Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 

Rezanans Kanunu Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

Pierre Franckh'ın “Rezonans Kanunu”, düşüncelerimizin, duygularımızın ve niyetlerimizin evrendeki benzer frekanslarla rezonansa giren titreşimsel bir frekansa sahip olduğu fikrine dayanır. Franckh, düşüncelerin sadece soyut kavramlar olmadığını, belirli bir titreşim frekansına sahip olduğunu ileri sürer.


Kitapta geçen anlamlı sözler şunlardır:


“Eğer kapasitemizin tümünü kullansaydık, olanlar karşısında şaşırıp kalırdık.”

“Stres altında, zihinsel kapasitemiz ve bilinçli bir şekilde kavrama yeteneğiniz azalır.”

"Bizim üzerimizde kimse bizden daha büyük bir etkiye sahip değildir"

“Eğer kendimize değer vermiyor ve saygı göstermiyorsak hiç kimse de bize karşı saygılı ve düşünceli olmayacaktır.”

“Endişelerin ve kaygıların zihinsel girdabından kurtulamıyorsanız, bu enerjiyi yayan ortamdan bir anlığına da olsa fiziksel olarak uzaklaşın.”


“Kendi kendimizi eleştirme fikrini o kadar geliştirdik ki insanlar bizi övdüklerinde bile onlara inanmıyoruz.”

"Çünkü diğer tüm insanlarla birbirimize bağlıyız ve düşüncelerimiz ve inançlarımızla ürettiğimiz rezonans alanımız, diğer insanların rezonans alanlarında da aynı şekilde titreşim yaratıyor."

“Kalp kelimesi aynı zamanda inanç kelimesiyle de akrabadır.”

“Zaman göründüğü gibi değildir. Sadece tek bir yöne doğru akmaz ve geçmişle gelecek aynı anda gerçekleşir. ( Albert Einstein )”

Sen neye inanıyorsun? Her şey senin neye inandığına bağlı. Kararını ver ve hayatını ona göre yönlendir.


“Zira eğer biz DNA'mızı etkileyebiliyorsak ve o kuantum alanı aracılığıyla zaman ve uzaklık kavramlarının rolü olmadan bu dünyadaki her şeyle bağlantı kurabiliyorsa, Rezonans Kanunu sayesinde, istediğimiz her şeyi yaşamamıza çekebiliriz. Daha doğrusu, bunu zaten yapıyoruz."

“Önce zaruri olanı, Sonra mümkün olanı yap. Ve sonra birden, imkansız olanı başardığını göreceksin.”

"Çok vahimdir ki; insanın hayatını değiştirememesinin asıl sebebi, bunu başaramayacağına kesin inanmış olmasıdır. Zira hayatımızın senaryosunu inançlarımız yazar."

“Sadece tüm kalbimizle inandığımız şeyler tam anlamıyla gerçekleşecektir.”

bb

7 Atasözü ve Anlamları

 

7 Atasözü ve Anlamları


Bağlı Aslana Tavşan Bile Hücum Eder: Güçlü kuvvetli bir kişi veya canlıyı bağlar, hareket edemez hale getirirseniz ona yaklaşamayanlar bile kolayca gelip onlara saldırırlar. Maddi ve manevi olarak zayıf düşmüş kimselere herkesin gücü yeter. Bunun için atalarımız bağlı aslana tavşan bile hücum eder demiştir.

Çatal Kaşık Yere Batmaz: Bir işte birden fazla kişi söz sahibi ise her kafadan bir ses  çıkacağı için sorun çıkar, iş bir o yana, bir bu yana çekilir. İyi sonuç elde edilemez. Sağlıklı ve verimli bir iş için yetkilerin ve sorumlulukların tek elde toplanması gerekir.


Her gün tarhana aşı bir gün bulgur aşı olsun: Her an aynı işle veya yiyecekle karşılaşmak insana bıkkınlık verir. Zaman zaman değişiklik iyi gelir.

Müft olsun da zift olsun: Bazıları bedava buldukları yenmeyecek şeyleri bile yerler, işe yaramayan şeyleri alıp götürürler.

Yurdun otlusundan kutlusu yeğdir: İnsanın üzerinde yaşadığı yer rahat ve huzurlu olmadıktan sonra oranın verimli olması çok önemli değildir.


Ulu ağacın gürültüsü dal ile: Bir ağaç dal budak salarak gürleşir.

Taş atmakla deniz bulanmaz: İyi niyetli, ahlaklı, başarılı kimseye atılan iftira onun değerini azaltmaz.

bb

Babaannem Geri Döndü Kitabının Özeti

 

Babaannem Geri Döndü Kitabının Özeti


Çınar annesi ve babası ile mutlu bir hayat sürmektedir. Annesinin adı Leyla babasının adı Yusuf’tur. Babaannesinin adı Hasibe, kuzeninin adı Beren, eniştesi Murat halası ise Ayşe’dir. Çınar okulda sıkıldığı zamanlarda  kitabının kenarını karalar, tırnak kemirir, camdan dışarı bakar, arkadaşlarıyla konuşurmuş. Evde sıkıldığı zamanlarda ise  dolapları ve çekmeceleri karıştırır, çeşitli deneyler yaparmış. Çınar’ın hayatı böyle devam ederken bir gün kapı çalmış ve gelen babaannesiymiş. Bu arada Çınar’ın dünyada sıkılmadığı tek yer babaannesinin eviymiş. Babaannesi Çınarlara geldiğinde on beş valizle gelmiş, saçları pembeye boyanmış ve garip davranışlar gösteriyormuş. Çocukça hareketler ediyormuş, mesela eve girer girmez naber millet naaaabıyonuz demiş. 


Çınar ve ailesi babanın akli dengesini yitirdiğini düşünüp çok korkmuşlar ve onun istediğini yapmaya başlamışlar. Onunla oyun oynamışlar, onu gezmeye götürmüşler ve her türlü yaramazlığına boyun eğmişler. Babaannenin düştüğü bu duruma da herkes çok üzülüyormuş. Bir an önce Hasibe Hanımın iyileşmesini ümit ediyorlarmış. Babaanne Hasibe Hanım çınarlara geldiği zaman yanında çok sayıda eşya getirmiş. Şapka, balerin eteği, balıklar, kaplumbağalar, köpek, kedi vb. Bir de boş valiz varmış. O valizin içi boşmuş. O valizde de babaannenin hayali arkadaşı olan Rıfkı varmış. Herkes bu durumdan da endişelenmiş ve çok üzülmüş. Çınar’ın babası annesini hastaneye götürmüş ve babaanneye uslu çocuk sendromu hastalığı teşhisi konmuş ve günler böyle devam etmiş.  Meğer ki bu da bir oyunmuş. Çünkü psikolojik danışman falan önceden ayarlanmış. Babaanne ile ilgilenmekten dolayı en sonunda Çınar anne ve babasını özlemiş, kitaplarını özlemiş, odasını özlemiş ve babaannesinin eski halini özlemiş. Bir sabah kalktıklarında babaanne eski haline dönmüş. Meğer ki babaanne aklını kaybetmemiş sadece çocuklarından sürekli şikayet eden kızına ve gelinine, oğluna ders vermek istemiş. Çünkü Çınar’ın babası da halası da küçükken yaramazlıklar yaparmış. 


Bunun için de babaannesi Çınar’ın yaptığı yaramazlıkları, Beren’in yaptığı yaramazlıkları çocuk oldukları için yaptıklarını anlatmış ve her çocuğun küçükken yaramaz olacağını aileye anlatmak istemiş. Böylece herkes verilmek istenen mesajı almış. Daha sonra babaanne kendi evine geri dönmüş ve Çınar ve ailesi de mutlu hayatlarına kaldığı yerden devam etmişler. Anne ve babası  Çınar’a daha hoşgörülü davranmaya başlamış.

bb

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864- 1944)

 

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864- 1944)


Serveti Fünun döneminde yaşamasına rağmen hiçbir edebi topluluğa katılmamıştır. Naturalizm akımından etkilenmiştir. Yazar; İstanbul  halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını, yaşadığı çağdaki  Türk toplumunun geçirmekte olduğu krizleri hümuristik(şakacı, nüktedan) bir mizah dehasıyla anlatır. Serveti Fünuncuların  yaşıtı olduğu halde, ayrı bir sanat görüşünü sürdürür. Romanlarındaki kahramanların çoğu 19. yy sonu İstanbul’un  canlı, renkli insan, hayat manzaralarıdır.


 Eserlerinde Anadolu  yoktur. Mizahı, güldürücü olduğu kadar, gülünç yönlerimizin yansıtılması, hicvedilmesi için gerekli bir araçtır. Hüseyin Rahmi, seçtiği tipleri seviyelerine uygun, ustaca konuşturur ve olayları gülünçlü, acıklı yönleriyle belirtir. Kuvvetli bir gözlem gücü vardır. Romanın akışını keserek araya girmiş yani Ahmet Mithat geleneğini devam ettirmiştir. Romanlarında sosyal tenkide yer vermiştir. Kahramanlarını çevrelerinin diliyle konuşturmuştur.


 Eserlerinde taklitlere yer vermiştir. Romanları teknik yönden kusurludur. Sokağı edebiyata getiren sanatçı olarak kabul edilmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanları ve öyküleri yeni nesiller tarafından da kolayca anlaşılabilmesi için 1960 sonrasında içinde Mustafa Nihat Özön’ün de yer aldığı bir edebî kurulca sadeleştirilmişti. 

Romanları; Gulyabani, Şık, Ben Deli miyim?, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Mürebbiye, Metres, Tesadüf, Nimetşinas, Kokotlar Mektebi vb.

Hikaye: Kadınlar Vaizi

bb