Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mahcup, Tatil, İnşa, Köpük, Düzine Kelimelerinin Olduğu Kısa Bir Hikaye Yazınız.

 

Mahcup,  Tatil, İnşa, Köpük, Düzine Kelimelerinin Olduğu Kısa Bir Hikaye Yazınız.

Karnelerimizi almış yaz tatiline girmiş cuma akşamı. Uzun bir yaz tatili beni ve ailemi bekliyordu. Artık Sivas’ta da hava ısınmaya başlamış ve köye gitmenin, tatili köyde geçirmenin vakti gelmişti. Babam sabah erkenden kalkıp hadi bakalım çocuklar şimdi köye gitme zamanı dediğinde sevinçten bağırmıştım. Köye gidecek ve köydeki evimizi de yeniden ailece inşa edecektik. Hemen yola çıktık. 


Köye giderken arabada acıkınca ben ve kardeşim Büşra annemin yaptığı poğaçadan yiyerek karnımızı doyurduk. Köye doğru yaklaşmıştık ki köyün minaresi ve okula görünmeye başlamıştı. Çok mutlu olmuştuk. Köyde vakit geçirmek harika olacaktı. Uzun bir yolun sonunda köye vardık. Köyün havası mis gibiydi. Eve vardığımızda evin içi biraz tozlanmıştı. Ne de olsa dokuz aydır köye gitmiyorduk. Yeni vakit bulabilmiştik. Annem hemen sağı solu temizlemeye başladı ki kapı vuruldu. Gelen köydeki komşumuz Ayşe Nineydi. Anneme koca bir tabak dolu bal getirmişti. Doğal ve mis gibi kokan balı yemek için can atıyordum. Annem de Ayşe Teyze’ye mahcup olmamak için ona hemen küçük bir hediye verdi. 


Annem yaşlı komşu teyzelerimizi baş örtüsü, tespih ve kolonya alırdı. Hemen Ayşe Teyze’ye verdi. O da çok mutlu oldu. Ben ve kardeşim hemen elimizi sabunladık ve köpüklerimizi birbirimize sıçrattık. Daha sonra kardeşim getirdiği bir düzine kalemi yere koyarak saymaya başladı. Sonra yemek yedik ve köy havasını içimize çektik. Daha sonra akşam oldu ve mis gibi uykuya daldık.

bb

“Atamın Armağanı Geldi 23 Nisan” Konulu Hikaye Yazınız.

 “Atamın Armağanı Geldi 23 Nisan” Konulu Hikaye Yazınız.

 

 Bugünden heyecanlanmaya başlamıştım. Çünkü yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıydı. 23 Nisan’da Millet Meclisi açılmış ve Atam da bu günü aynı zamanda bizlere hediye etmek istemiş ve hem çocuk bayramı olmuş, hem de ulusal egemenlik bayramı olmuş 23 Nisan. Hemen babamla çarşıya gidip bir sürü Türk bayrakları aldım, balonlar aldım, süslemeler aldım ve okulumuza bu aldıklarımı götürerek öğretmenimiz ve arkadaşlarımız ile birlikte sınıfı süsledik.


 Eve geldiğimde de annemle birlikte evimizin camlarına Türk bayrakları ve Atamın bayraklarını astım ve sabaha hazır olacaktım. Akşamdan hemen yatağıma koştum ve uyumaya çalıştım ama bir türlü heyecandan uyuyamadım. Bayramı düşünüyordu. Yarın bizim bayramımızdı. Babam bana harçlık verecek o harçlık ile lunaparka gidecektim. Hayatımda ilk kez lunaparka gidecek ve orada doyasıya eğlenecektim. 


Bunları düşünürken uyuyakalmışım ve bir de baktım ki sabah olmuş. Annem beni öperek uyandırdı. Bayramlıklarımı giydim, şiirimi son kez ezber ettim ve hemen annem ve babamla okula vardık. Okulda tören yapıldı, gösteriler yapıldı ve ben de şiirimi çok güzel okudum ve büyük ablalar ve abiler beni coşku ile alkışladı. Çok mutlu oldum. Çok güzel bir bayram geçiyordu. Bayram bittikten sonra koşarak babamın elini tuttum ve hemen lunaparka gittim. Orada bir çok çocuk vardı. Türk bayrakları elimizde ve gönlümüzdeydi. Orada doyasıya eğlendim. Babam bana bardakta mısır, dondurma ve simit aldı. Arkadaşlarımla da paylaştım. Çok güzel bir 23 Nisan geçti. Bu bayram benim bayramımdı.


 Onun için bu bayrama özel bana yemekler yapıldı, abur cuburlar alındı. Atama içten teşekkür ettim ve onun cennete gitmesi için Allah’a yürekten dualar ettim. Çünkü çocukları düşünen bir Atam vardı  ve o bizim ülkemizde yaşamış, bizim Atamız olmuş ve bize bayram hediye etmişti. Çocukları seven o büyük adama minnet duymuştum o gün.

bb

“Sarı Öküzü Vermeyecektin.” Sözünün Öyküsü

  “Sarı Öküzü Vermeyecektin.”  Sözünün Hikayesi


Ormanların  birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Bu ormanlarda  yaşayan öküzlere göz koyan aslanlar varmış. Bu aslanların gözü de bu öküz sürüsündeymiş. Çünkü o öküzleri yemek istiyorlarmış.  Öküzler bir araya geldiği zaman dayanışma içinde olurlar ve aslanlar da bu durumda onlara saldıramazmış. Çünkü birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşarmış öküzler. Aslanlar onların bu halini görüp kıskanırlarmış ama bir çözüm yolu da aramaktan vazgeçmezlermiş. Bu durumu düşünen aslanlar kendi aralarında toplanıp neler yapabiliriz diye düşünmeye başlamışlar ve bir çare düşünmüşler. Orada bulunan topal aslanlardan biri yanına birkaç aslanı da alarak beyaz bayrak çekmiş ve  öküz sürüsünün olduğu yere yaklaşmış.


Aslan onların yanına giderek tatlı bir dille  şunları söylemiş:

"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyoruz hatalıyız, bugüne kadar sizlere hep zarar verdik ama inan ki bu verdiğimiz zararların hiçbirini isteyerek yapmadık.  Tüm suç hep o “ Sarı Öküzde.”  O öküzün rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor ve aklımızı başımızdan alıyor."  demiş aslan.  Bu durumda biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizinle bir sorunumuz yok aslında demiş. Aslan konuşmasına devam ederek şunu demiş:  “Saygıdeğer öküzler siz bize o sarı öküzü verin, biz de sizi rahat bırakalım, kurtulun.”  demiş. Böylece barış içinde oluruz ve barış içinde yaşamaya devam ederiz demiş topal aslan.


“Boz Öküz” ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, zavallı  “Sarı Öküzü”  vermişler aslanlara.  Yalnız “Benekli Öküz” karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış, kimse onu dinlememiş. Sarız Öküz verildikten sonra aslanların isteği hiç biter mi?  Elbette bitmemiş. Aslanlar bu defa da öküzlerden “Uzun Kuyruk” adlı öküzü istemişler. Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor.  Onun kuyruğu bizi bizden alıyor demişler. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.


Öküzler bu kez “Uzun Kuyruk'u”  vermek zorunda kalmışlar.

Bu olay sürekli tekrarlanmış, sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar pişkin bir şekilde arsızlaşmaya devam etmiş . Aslan sürüsü artık tatlı dile ya da bahaneye başvurmadan şunu söylemeye başlamışlar:  “Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, “Verin bize şunu, yoksa karışmayız.” demeye başlamışlar. Çünkü öküzlerin sayısı azalmış ve kendini savunacak, dayanışma içinde olacak öküzler tek tek aslanlara yem olmuş.

“Boz Öküz”  ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.


“Boz Öküz”, “Benekli Öküzün”  sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli 'Biz' demiş, 'Sarı Öküzü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı. Bu hikayeden çıkarılacak ders şudur: Öküzler,  aslanlar ilk olarak Sarı Öküzü istediklerinde birlik ve dayanışma içinde olup o Sarı Öküzü vermeyeceklerdi.. Taviz tavizi doğurdu ve aslanlar sürekli istemeye ve öküz sürüsünü yok etmeye başladılar. İşte bundan dolayı ilk başta verilmeyecek taviz. Yoksa insanların istediği hiçbir zaman bitmez ve sizi gücünüz tükenene kadar tüketmeye ve kullanmaya devam ederler. 


Çıkarları doğrultusunda sizi sömüren insanlar sonra size zarar vermeye başlarlar ve o zamanda artık iş işten geçmiştir ve eski gücünüz, kariyeriniz kalmamıştır. Bu da insanlara yol gösterecek güzel bir kıssadan hisse örneğidir. Yani en başta vermeyecektin ilk tavizi, en başta hayır demesini bilecektin kimse sana zarar vermesin ki birlik içinde yaşamaya devam edesin. Bunun için daha başımıza belalar gelmeden hayır demesini, bir olmasını, beraber olmasını bilmeliyiz ki kimse bizi yok edemesin, kimse bizi güçsüz hale getirmesin.

bb

Kurtuluş Savaşı Hakkında Hikaye Edici Metin Yazınız.

 Kurtuluş Savaşı Hakkında  Hikaye Edici Metin Yazınız.


Kurtuluş Savaşı’nın en yoğun yılları başlamıştı. Ülkemize her yerden düşmanlar akın ediyor, Fransızlar,  İtalyanlar, Bulgarlar, İngilizler, Ruslar  kendi vatanlarına daha fazla toprak katmak için  bizim vatanımıza göz koymuştu. Koca Osmanlı Devleti, bir zamanların gözdesi, içinde farklı uluslar yaşayan, hoşgörünün sembolü Osmanlı Devleti eski gücünü kaybetmiş ve ona artık hasta adam gözü ile bakılıyordu. Dış ülkelere borçlar yapılmış ve Osmanlı Devleti artık çok güçsüz bir duruma düşmüştü. O sıralarda Fransızlar ve Emeniler ile büyük savaşlar yaşanıyordu Güney Cephesi’nde.

 Maraş’ın küçük bir köyünde yaşayan Mustafa Erdem de Fransızların ve Ermenilerin yaptığı vahşeti duymuş ve küçük çocuk hali ile korkmaya başlamıştı. Henüz dokuz yaşındaydı Mustafa Erdem. Her ne kadar yaşı küçük olsa da babası ona daha altı yaşındayken öğretmişti silah tutmayı, düşmana karşı harp etmeyi. Sözleri ve davranışları ile ona her zaman örnek olmuştu babası. Babası da savaşmak için askeri birliğe katılmış, evi ise Mustafa Erdem’e emanet etmişti. Annesi, küçük kızı kardeşi ile birlikte kalmıştı Mustafa Erdem. Düşman nedir bunu çok iyi biliyordu ve düşmanlara asla güvenmiyordu. Özellikle de çocukları kandırmak için onlara şeker ikram eden ve şekeri yiyen çocukların zehirlenerek öldüğünü duymuştu Mustafa Erdem. Bir gün evlerinden okula doğru yürümeye başladı. Fransız bir asker yolunu kesti ve hey  sen ufaklık buraya bak dedi.

Mustafa’ya. Mustafa da dimdik durarak ne var ne oldu diye sordu. Buraya gel dedi. Mustafa çocuk olduğu için endişeli bir şekilde düşman askerinin yanına gitti. Düşman askeri bana bak ufaklık diyerek cebinden Türk bayrağı çıkardı ve bayrağa tükürmeye başladı ve ayakları altında ezmeye başladı. Bu bayrağı sen de ayaklarının altında ezeceksin ve bize teslim olacaksın, seni çok güzel okullarda okutacağız, Fransız vatandaşı olacaksın ve bu eziklikten kurtulacaksın dedi. Bunu duyan Mustafa ne yapacağını şaşırmış, sinirden askerin bacaklarını ısırmaya başlamış ve yerde ezilmiş olan bayrağı alarak temizlemiş ve hemen koynuna sokmuştu. Ölürüm de kendi vatanımdan bir yere ayrılmam, sizler bu vatandan defolup gideceksiniz diye bağırmaya ve ağlamaya başladı.

Düşman askeri Mustafa’nın kulağından çekerek ona büyük bir tokat attı. Zalim düşmanın parmak izleri küçücük Mustafa’nın o masum yüzünde iz bırakmıştı. Oradan geçen annesi bunu görmüş ve ana yüreği bu duruma dayanamamıştı. Mustafa'nın anası Halime Hanım eline aldığı koca taşı düşmanın kafasına fırlatmış ve o taşın kafasına düşmesi ile sendeleyen asker yere yığılmıştı. 

Annesi Mustafa’yı oradan aldı ve aferin evlat düşmana karşı dik duruşun için seni tebrik ediyorum. Benim oğlum, anasının kuzusu işte böyle onurlu olur düşman karşısında diyerek onun elinden tutarak Mustafa’yı okuluna götürdü. O sırada gelen Türk askerleri yaralanan düşman askerini esir aldı ve götürdü. Küçücük bir çocuğun savaş sırasında bile düşmana  karşısında eğilmeyişi ve vatanı için her şeye katlanmasının, onurlu duruşunun örneğiydi bu hikaye.

bb

İki Kardeş, Yolculuk, Proje, Sabır ve Bilim Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

 İki Kardeş, Yolculuk, Proje, Sabır ve Bilim Kelimelerinin İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.



Okulumuzda bu yıl  okulumuzu daha iyi tanıtmak için, okulumuzun başarılı olması için  bir proje hazırlamamız gerekiyordu. Onun için de Seniha Öğretmenimiz ben ve kardeşime bu konu hakkında neler düşündüğümüzü sordu. Ben ve kardeşim ikiz olduğumuz için aynı sınıfta yer alıyorduk. İkimiz de ortaokul öğrencisiyiz ve aynı sınıfta olduğumuz için çok mutluyuz. Derslerimiz de gayet başarılı olduğumuz için bu projeye katılmaya karar verdik ve öğretmenimize de katılmak istediğimizi, proje hakkında neler yapacağımızı konuştuk.

 Benim adım Sevgi, kardeşimin adı ise Barış. İkimizin çok benzeyen özellikleri de vardır ama birbirimiz ile hiç alakası olmayan yönlerimizde var. Biz iki kardeş proje için çalışmalara başladık. Bu çalışma yolculuğumuzda kardeşimle birlikte gece gündüz demeden çalışmaya devam ettik. İkimizde ileride bilim insanı olmayı çok istiyoruz ve aynı yerde çalışmayı çok istiyoruz. Azimle ve sabırla çalışmaya devam ettik ve en sonunda projemizi tamamladık ve öğretmene de gösterdik. Öğretmenimiz yaptığımız projeyi çok beğendi ve bizi tebrik etti. Matematiğin bir konusu ile ilgili  hazırladığımız proje arkadaşlarımız tarafından da çok beğenildi ve biz de bu duruma çok mutlu olduk. 

Sabırla çalıştığımız için başarılı olmuştuk ve öğretmenin de gözüne bir kez daha girmiştik ve çok mutlu olmuştuk.

bb

“Kötülük Eden Kötülük Bulur.” Konulu Hikaye Örneği

 “Kötülük Eden Kötülük Bulur.” Konulu Hikaye Örneği




Annem ve babam yıllar önce severek evlenmişler ve bu evlilikten de ben ve kız kardeşim Aylin dünyaya  gelmiş. Benim adım Mehmet. Yaşım on iki. Kardeşimin yaşı ise sekiz. Bir gün okul çıkış anneme  babamla evlenmeden önce  neler yaşadığını sordum o da anlattı.  Annem ve babam öğretmen olduğu için ikisi de üniversitede tanışmış ve annemin şehri Samsun babamınki ise Malatya’dır. İki genç birbirini o kadar çok seviyormuş ki ikisi de ailesine başka birileri ile asla evlenmeyeceğini baştan söylemişler. Annemin bir akrabası bu evliliğe hiç sıcak bakmıyormuş ve bu evliliğin olmaması için annemlere her türlü kötülüğü etmiş. Annemlerin akrabası olan Meliha denen kadın annemi kendi oğlu ile evlendirmek istiyormuş ve hem akraba oluruz hem de aile ilişkilerimiz uzun süre devam eder diye düşünüyormuş.

 Annemin ailesi ise biz kızımız adına karar veremeyiz o evleneceği kişiyi kendi seçer diyerek kadına hayır demişler. O günden sonra kadın annemlerin ailesine düşman olmuş ve anneme iftiralar atmaya başlamış, annemin çeyizi taşınırken  arabanın üzerine çıkıp büyük annemin annem için yaptığı bembeyaz örtülerin üzerine çamurlu su döküp düşmanlık yapmaya başlamış. Bunu gören annem çok üzülmüş, büyük annem çok üzülmüş ve ikide ağlamaya başlamışlar. Meliha denen o kötü kadın ise arkasına bile bakmadan kaçıp gitmiş. Annem o kadının yaptığını düşman yapmaz diyerek atalarımız şöyle derdi dedi: “Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini.” Gerçekten de o kadın anneme zarar vermek istemiş ve sırf annem kendi oğlu ile evlenmedi diye her türlü zorbalığa vurmaya başlamış.  Meliha denen o kadın  anneme o kadar kötülük yaptığı için hiç pişman olmuyormuş. Bir gün oğlu yanında bir kız getirmiş ve bu kız benim eşim olacak demiş. 

Kadın da bunu çaresizce kabul etmiş. Meliha denen kadının gelinin bu kötü kadının hakkından gelmeye başlamış ve onu evden çıkarmış, eşyalarını sokağa atmış ve kadının elinde avucunda ne kadar para varsa  onu alıp kadını da dışarı atmış. Kadın çaresizce büyük annemlerin kapısına vurmuş ve kalacak yerim yok demiş. Büyük annem de onu benim kızıma iftiralar atmadan önce düşünecektin. Benim güzel kızımın çeyizini mahvettin git buradan diye bağırıp o kadını eve almamış. Kadın ettiği kötülüğün cezasını çekmiş ve  kimse o kadını evine almamış ve o da tek başına bir barakada hayatını sürdürmüş. Yani kötülük eden kötülük bulmuş.

bb

Yağmur, Yolculuk, Mektup Kelimelerini İçine Alan Bir Aşk Hikayesi Yazınız.

 Yağmur, Yolculuk, Mektup Kelimelerini İçine Alan Bir Aşk Hikayesi Yazınız.



Sonbahar yağmurlarının yağması ve yaprakların sararması ile birlikte havalar da iyice soğumaya başlamıştı. Trenle yeni görev yerim olan doğuda küçük bir şehire gidecektim. O gün yine yağmur yağıyordu ve ben de yağmur altında trenimin gelmesini bekliyordum. İçim kıpır kıpırdı. Yeni görev yerim olan Kars’a gidecektim ve yeni insanlarla tanışacaktım orada. Doktor olarak atanmıştım oraya. Bunları düşünürken gördüm onu ilk olarak. Nasıl oldu anlamadım ama göz göze geldik o anda. Simsiyah gözleri, simsiyah saçları ve esmer teni ile harika bir güzellik duruyordu karşımda.

 Benim yaşlarımdaydı, yirmi yedi yirmi sekiz gibiydi yaşı. O gözlerin muhteşemliği beni benden almıştı. Merhaba dedi içten bir gülümseme ile. Merhaba dedim. Sohbet başladı aramızda. Tren henüz gelmemişti. Ne tesadüf ki o da öğretmen olarak Kars’a gidiyormuş ve görev yeri oraymış. Bunu duyunca çok mutlu olmuştum. O gözlere, o masum bakışa vurulmuştum bir kere. Aşık olmuştum bu güzeller güzeli genç kıza. Hayatımda ilk defa bu kadar yoğun duygular yaşıyordum, ilk kez aşk kavramının ne demek olduğunu onu görünce hissettim. O ne güzellikti öyle aman Allah’ım  Yüzünde tek bir makyaj bile yoktu. Tertemiz bir cildi vardı ve temiz bakışları vardı elbet. O da bana karşı boş değildi hani. Beğenmişti beni. Ben de fena değilimdir. Sarı saçlı mavi gözlü , çevrem tarafından beğenilen biriyimdir. İşte tren geldi şimdi ve ona birlikte yolculuk yapalım teklifinde bulundum ve o da evet dedi. Adı Mehtap’tı sevdiğimin. Benim adım ise Kubilay. Yolculukta konuşmaya başladık ve ailelerimiz hakkında bilgi edindik.

 Onunla birlikte Kars’a vardık. O görev yerine ben de görev yerime vardık. O köyde öğretmenlik yaptığı için fazla gelemiyordu merkeze. Mektuplaşıyorduk hafta sonları. Aramızda aşk vardı bir kere, tanıdıkça daha çok sevmeye başladım onu hem de nasıl sevmek…Aramızdaki bu güzel aşk devam etti ve aradan geçen bir yıldan sonra evlendik ve hayatın anlamını bulduğum için Allah2a şükrediyordum. Harika birini sevmiştim. Merhametli, sevgi dolu, empati kuran müthiş bir insandı sevdiğim. Ona olan sevgim sonsuzdu, biliyorum da o da beni sonsuza dek sevecekti.

 

bb

Yalnızlık İle İlgili Hikaye Örneği

 Yalnızlık İle İlgili Hikaye Örneği




Sabah kalktığında bugün midesi bulanır gibi olmuştu. Akşam kaloriferleri yakmadığı için, fazla doğalgaz parası gelmesin diye öylece yatmıştı yatağa ama gece de üşütmüştü galiba. Uyandığında dışarı ayaz kesiyordu. Akşamdan yağan kar yerini soğuk mu soğuk bir havaya bırakmıştı. Fatma Teyze köyünde tek başına yaşayan, yaşı yetmişe dayanmış, güler yüzlü ve samimi bir kadındı. Çocuklarının her birini okutmuş , onları başka şehirlere göndermişti. Sadece yaşlı aylığı vardı ve o aylık da kendisine yetmiyordu ne yazık ki.

 Çocukları o hayırsız çocukları, anneleri onlar için gece gündüz demeden çalışmış ama onlar ise hayırsız evlat olmuşlar ve analarını bir başına bırakmışlardı. Yalnız yaşamak zorundaydı Fatma Teyze. Bezen köylü kadınlar yemek getirir bazı zamanlar da kapısını dahi açan olmazdı. İnsanların da kendilerine göre yaşamı vardı. Sürekli onun yanında olamazlardı. Yalnız bir hayat sürmek, o beş çocuğu büyütüp sonra yalnızlığa mahkum olmak Fatma Teyze için çok acı vericiydi. Kalbi acıyordu, ruhu acıyordu, içine atıyordu evlatlarının hayırsızlığını. Bir tülü hazmedemiyordu bu vefasızlığı, bu ilgisizliği.

 Günler geçiyor, aylar geçiyor ve Fatma Teyze’nin yalnızlığı son bulmuyordu. Bir sabah uyandığında ona mahallenin kadınları büyük bir sürpriz yapmışlar ve evine birçok hediye almışlar, yemekler yapmışlar ve onun bu yalnızlıktan kurtulması için her gün onu biri ziyaret etmeye başlamıştır. Her ne kadar komşuları onu her gün ziyaret etmeye başlasa da Fatma Teyzenin içindeki yalnızlık hiçbir zaman azalmamıştı.

bb

Yardımseverlik İle İlgili Kısa Bir Hikaye Örneği

 Yardımseverlik İle İlgili Kısa Bir Hikaye Örneği




Kenan Bey eşi ile birlikte köyden şehre gelmişti. Köyde iş bulmak zor olduğu için şehre taşınmışlar ve Kenan Bey yeni geldiği şehirde kendine bir iş bulmuştu. Kars’tan çıkıp İstanbul’a gelen Kenan Bey bu yeni yaşamına uyum sağlamakta zorlanacaktı ama hayat koşullarından dolayı mecburen zorluklara katlanacaklardı. Kendilerine bir artı bir küçük bir ev tutmuşlar ve bu evde eşi ile birlikte kalmaya başlamışlardır. Fabrikada bir işe giren Kenan  Bey ve eşi hayatını devam ediyorlardı. Kenan Bey’in eşi  Ferda Hanım ise ilk çocuklarına hamileydi. Hamileliğin ilk günleri zor geçse zaman hızla akıp gitmiş ve bebeğin doğum zamanı gelmişti. Yeni taşındığı şehirde Ferda Hanım kendisi gibi bir arkadaş bulmuş ve onunla da iyi komşu olmuşlardı. Komşu kadının adı ise Nermin Hanımdı. Bir gece ansızın Ferda Hanımın sancısı gelmiş ve Kenan Bey eşini hastaneye götürmüştü. Hastaneye gelinmişti gelinmesine ama Ferda Hanımın yanında kalacak kimse yoktu. Kenan Bey bir yandan hastane işlemleri, bebeğin kayıtları ile uğraşırken diğer yandan da eve gidip geliyor bebek için hastaneye bir şeyler getiriyordu. Kenan Bey eve geldiğinde Nermin Hanım Kenan Bey’e hayırdır Kenan Bey ne bu telaş dedi. O da hanım doğum yaptı. Nur topu gibi bir erkek evladımız oldu ama hanımın yanında kalacak tanıdığımız hiçbir refakatçi yok, ne yapacağımızı bilemiyoruz, çok zor durumdayız dedi. Nermin Hanım bunu duyar duymaz hemen Kenan Bey ile arabaya binip hastaneye gitti. Ferda Hanım Nermin Hanımın geldiğini ve hastanede yanında bir gece kalacağını duyunca göz yaşlarına boğuldu sevinçten. Nermin Hanım ona gelirken evden yiyecek bir şeyler almış ve yeni doğum yapan kadın hemen hasta olur diye Ferda Hanıma çorap almış, hırka almıştı. Biraz sonra da bebeği annesinin yanına getirmişlerdi. Sezeryan doğum yapan Ferda Hanım kolay kolay kalkıp çocuğunu emziremiyor bu durumda imdadına iyi kalpli Nermin yetişiyordu. Nermin Hanım o gece Ferda’nın yanında kaldı ve zor  bir günde ne kadar yardımsever bir bir insan olduğunu bu güzel ve küçük çekirdek aileye de kanıtlamış oldu. Ne güzeldi yardımsever olmak ve zor anlarda birinin yardımına koşabilmek.

bb