Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban Kitabında Geçen Özlü Sözler
Konusu Kurtuluş Savaşında Sakarya
Meydan Muharebesinden 1. Dünya Savaşı olaylarıdır. Gelişim kentten değil
köyden başlamalıdır der yazar. Köylüyü eğitimsiz, cahil bırakmamak gerekir. Önce
köylü eğitilsin sonra şehirli eğitilsin der Yakup Kadri Karaosmanoğlu.
Kitapta geçen özlü sözler
şunlardır:
"Lakin, bu köyde de hiç kimse kolsuz olduğumun farkında değil... Oysa, burada isterdim ki, farkında olsunlar. Zira, sağ kolumu, ben onlar için kaybettim."
“Odamı dolduran bu kitapları
yakmak.. Neye yarar? Hepsi benim içime girdiler.”
“Anadolu… Düşmana akıl öğreten
müftülerin, düşmana yok gösteren köy ağalarının, her gelen gasıpla bir olup
komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan
zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan
kovalayan softaların türediği yer burasıdır. Burada bıyıklarını makasla kırptı
diye nice fikir ve ümit dolu Türk gencinin kafası taş altında ezildi. Burada, yüzü
düşmana dönük, nice vatan mücahitleri savundukları kimselerin eliyle arkadan
vuruldu. Burada, milli timsalin, milli bağımsızlık sembolünün yolu kaç defa
kesildi ve kaç defa oturduğu şehrin etrafı isyan silahlarıyla çevrildi.”
“İnsan Türk olur da, nasıl Kemal
Paşa'dan yana olmaz?”
“Biliyordum ki, toprak katı ve
tabiat zalimdir ve insan cinsi bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir;
biliyordum ki, insan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli
olanıdır.”
“İnsanlar her şeyden ziyade
karıncalara benziyorlar. Ekonomi ve çalışma melekesi her yaratıktan fazla bu
iki cinste kendini gösteriyor. Bir çeşit yarını görme yarını düşünme kudretiyle
birleşerek onları alalede hayvanlığın üstüne çıkarıyor.”
"Türkiye'nin karanlık semasında
Mustafa Kemal adı bir şafak yıldızı gibi parlıyor."
“Eleme, kedere, hatta sevince bir
sınır tayin etmek... Bunu, yalnız şehirlerde olur bilirdim. Meğer insan,
köylerde, dağ başlarında ve mağara kovuklarında da samimi olmak, için-den
geldiği gibi, içinden geldiği kadar gülüp ağlamak hürriyetine sahip değilmis.
Toplumun görenekleri, kuralları, insanların yarı çıplak yaşadıkları bu köstebek
yuvalarında da aynı şiddetle hüküm sürüyormuş.”
“Büyük felaket anlarında olduğu
gibi, büyük sevinç günlerinde de duygularımızı başkalarıyla paylaşmak bizim
için bir derin ihtiyaçtır.”
"Ne bu zırhlılardan, ne de bu ordudan, ne sokak başlarındaki bu makineli tüfeklerden korkuyorum. Beni korkutan şey, kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, kendi aramızdaki nifaklardır. Bizi asıl bu mahvedecek."
“İnsan içgüdüsü bozuktur. Onun
için, doğruyu eğriden, çirkini güzelden, faydalıyı faydasızdan ayırmasını
bilmez ve akıl denilen bir cehennem aletinin hükmü altında gülünç, kaba, sersem
ve patavatsız kıvranır durur.”
Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir alemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlukların ile dolmağa başlar.”
bb